Türkiye’nin İHA ve SİHA Diplomasisi

Türkiye, içerisinde bulunduğu bölgesel tehditlerin yanı sıra, her ne kadar resmî olarak tanımlanmamış olsa da bana göre haydut devletlerin kısa, orta ve uzun vadeli hesaplarının odağında bulunmakta; iç ve dış tehditler açısından uzun yıllardır tüm kurumları ile teyakkuz hâlindedir. Özellikle 2000’li yıllardan itibaren savunma sanayisine yapmış olduğu yatırımların karşılığını günümüzde almaya başlamıştır.
-Faruk BAYBARS-
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
Türk Dış Politikası Araştırma Merkezi’nden (TUDPAM) Araştırmacı Faruk BAYBARS, TUDPAM için kaleme aldığı “Türkiye’nin İHA ve SİHA Diplomasisi” başlıklı Analizinde, “Bu alandaki gelişim sürecine yakından baktığımızda ise, dönemsel olarak uygulanan silah ambargoları ve teknoloji transferindeki engellemelere karşın, güvenlik politikalarının bağımsız bir şekilde uygulamaya geçirilmesi ve ekonomik süreklilik açısından daha sürdürülebilir bir zeminde hayata geçirebilme ihtiyacına yanıt verdiği aşikâr” olduğuna dikkat çekti.
İHA ve SİHA sistemlerinin hem askerî hem de siyasi hedeflere yönelik araç olarak kullanılmasını ifade ederken, Türkiye’nin İHA/SİHA ihracatının aynı zamanda stratejik birliktelikler kurmasını sağlamakla beraber, bazı çatışma bölgelerinde barış süreçlerine katkıda bulunduğunun da unutulmaması gerektiğini ifade eden BAYBARS, İHA (İnsansız Hava Aracı) ve SİHA (Silahlı İnsansız Hava Aracı) diplomasisi ile Türkiye, son yıllardaki dış politika ve askerî stratejilerinde önemli bir konuma sahip olduğunun altını çizdi.
(TUDPAM) Araştırmacı Faruk BAYBARS, bu sistemlerin kullanımının hem operasyonel hem de diplomatik açıdan sahadaki başarı oranına ciddi etkileri olduğunu, yani Türkiye’nin kendi ürettiği insansız hava araçlarının, hem ülke içerisinde hem de sınır ötesindeki görevleri başarıyla nihayetlendirirken, aynı zamanda dış politikada etkili bir araç olarak öne çıktığını söyledi.
BAYBARS, Türkiye’nin bu teknolojileri özellikle Orta Doğu, Afrika ve Kafkasya gibi bölgesel krizlerin yoğun olduğu alanlarda aktif olarak kullanmasıyla, oyun kurucu ve oyun bozucu bir hüviyet kazanmasında etkili bir faktör olduğunu dile getirdi.
“Türkiye, İHA ve SİHA’larını her geçen gün geliştirip güçlendirirken, bir dış ticaret ürünü olarak da başarılı bir şekilde pazarlamaya devam etmektedir” diyen Faruk BAYBARS, “Birçok ülkede özellikle son yıllarda dünyanın âdeta canlı yayında izlediği çatışma alanlarında kullanılırken, muadil sistemlere yönelik küresel pazarda öncülük ettiği tartışmasız bir gerçekliktir. Türkiye’nin bu üretimi aynı zamanda ihracat açısından önemli bir rol oynamaktadır. Bu güç, bölgemizdeki ülkelerin yanı sıra, uzak coğrafyalardaki diğer ülkeler ile çeşitli ortaklıklar ve çıkarlarımız neticesinde uzun vadeli planlarda söz sahibi olmamız açısından katkı sunmaktadır” dedi.
(TUDPAM) Araştırmacı BAYBARS, İHA ve SİHA üretimlerinin başkaca ülkelerden karşılanmaması dolasıyla, düşük maliyetlerle yüksek etki yaratma kapasitesi sunarken, özellikle hasımlarımıza karşı asimetrik savaş ortamlarında büyük avantajlar sağladığının tüm ülkelerin kabulü olmakla birlikte; Türkiye’nin Suriye, Azerbaycan, Libya ve Irak’taki operasyonlarda bu araçları kullanmasıyla çatışmaların seyrini değiştirerek dış politika ve diplomasi anlamında masada istenilen sonuçların alınmasını hızlandırdığını kaydetti.
Faruk BAYBARS, bu sistemlerin gerçek zamanlı istihbarat toplama ve hedef belirleme yeteneklerinin, askerî stratejilerin hassas olduğu bölgelerdeki etkileri boyutunda büyük avantajlar sunarken, İHA ve SİHA’ların kullanıldığı bölgelerde güç dengelerinin ciddi anlamda etkisini gösterdiğinin gözlemlendiğine vurgu yaptı.
BAYBARS, “Türkiye’nin bu teknolojiyi ihraç etmesi ise diplomatik ilişkilerde yeni pazarlık gücü sağlamıştır. Örneğin Polonya ve Romanya gibi ülkelerle yapılan anlaşmalar, Türkiye’nin Avrupa’daki etkisini artırmıştır” dedi.
İHA ve SİHA’ların operatörlerce uzaktan kontrol edilebilmelerinin, çatışma alanlarındaki kayıpların önüne geçerek hedef üzerinde ise ciddi bir psikolojik etki yarattığınığın da bir gerçeklik olduğunu hatırlatan (TUDPAM) Araştırmacı BAYBARS, şunları söyledi:
“Fakat bu sistemlerin kullanımı, özellikle ilgili bölgelerde güç dengesinin yitirilmesine yol açtığı için çeşitli mecra ve platformlarda farklı dezenformasyonlar neticesinde sivil kayıplara neden olduğu şeklindeki gibi yorum ve beyanlar, diplomasinin karanlık yüzünün olduğunu da göstermiştir. İHA ve SİHA diplomasisi, Türkiye‘nin dış politikasında güçlü bir araç olarak kullanılırken, hem askerî avantajlar sağlayıp hem de ekonomik ve diplomatik ilişkilerde yeni fırsat ve imkanlar yaratarak Türkiye’nin bölgesel ve küresel çaptaki etkisini artırmaktadır”.
Türkiye’nin dış politikada artan nüfuzunu pekiştirmesinde vesile olabilen bu teknolojinin ihracatı noktasında silahlı insansız hava aracı satışlarının aynı zamanda bazı riskleri de barındırabileceğini gözden kaçırmamak gerektiğini belirten Faruk BAYBARS, “Yani kazançlı savunma sözleşmeleri yüksek gelirler sağlarken, güvenlik iş birlikleri gelecek açısından daha öngörülebilir bazı olanaklara hak tanınmasına sebep olmaktadır. Bazı durumlarda ise çatışmaların güç dengesini değiştirebileceğini yukarıda anlatmış olmakla beraber, bu sistemler aynı zamanda özellikle kırılgan bölgelerdeki alıcılar tarafından kullanıldıklarında gerilimleri tırmandırabilir, muhtelif insani maliyetler doğurabilir ve dolayısıyla satıcı ülke ile şirketlerin itibarının zedelenmesine yol açabilir. İşte, özellikle bu gibi durumların önüne geçilmesi içinde mevcut önlemlerin sürekli bir şekilde gözlemlenip geliştirilmesi gerekmektedir” değerlendirmesinde bulundu.
BAYBARS, İHA ve SİHA’ların yeni bir savaş doktrini doğururken, zırhlı araçları, HSS’leri av uçaklarından ya da helikopterlerden çok daha etkin bir şekilde imha edebildiğini ve bu sistemlerin savaş tarihinde yeni bir sayfa açarken aynı zamanda dünyadaki ülkelerin savunma sanayisi alanında trilyonlarca dolar zarar etmesine vesile olduğuna dikkat çekti.
Yine bu sistemlere ait teknolojinin yükselişinin, sadece Türkiye’nin askerî yeteneklerinde devrim yaratmakla kalmadığını, aynı zamanda ülkenin jeopolitik konumu ve ekonomik beklentileri üzerinde de önemli bir katma değer sağladığını aktaran Faruk BAYBARS, “Stratejik iş birlikleri, ihracatlar ve jeostratejik konumlandırmalar sayesinde ise Türk İHA ve SİHA’ları bölgesel çatışmaları ve küresel güç dinamiklerini şekillendirmeye devam etmektedir” dedi.
(TUDPAM) Araştırmacı BAYBARS, Türkiye’nin küresel pazarda bu alanda önemli bir oyuncu olarak sahne almasının, dış politika ve askerî doktrininde önemli bir değişime gittiğini gösterirken, Türk diplomasisinin gelişiminin, savunma sanayisindeki ihracatın çeşitlendirilerek diplomatik bağları güçlendirip bölgesel ve küresel seviyede kendini gösterme çabalarına da aslında bir kanıt olduğunu hatırlattı.
Türkiye’nin, Asya, Afrika ve Doğu Avrupa’daki ülkelerle yapmış olduğu bu etkileşim ile ABD ve İsrail gibi geleneksel tedarikçilerin hâkimiyetine de son verdiğine vurgu yapan Faruk BAYBARS, “Dahası, Orta Asya ülkelerinin savunma kabiliyetlerini artırmak için Türkiye, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan gibi ülkelere bu sistemlerin satışını yaparak bu ülkelerin bölgesel çatışmalarda üstünlük kurmalarına da yardımcı olmuştur. Libya, Dağlık Karabağ ve Suriye gibi çatışma bölgelerinde ciddi anlamda güç dengesini değiştirerek Ankara’nın müttefiklerini rahatlatırken diplomatik nüfuzunun da genişlemesi sağlanmış” olduğunu belirtti.
BAYBARS, Türkiye’nin Afrika kıtasında uzun yıllardır sergilemiş olduğu insani tutum ve dayanışmanın, özellikle son yıllarda askerî ilişkilerde yeni iş birliği ve anlaşmalarla, bölgede uzun yıllardır Rusya’nın geleneksel silah tedarikçiliğine de son verdiğini hatırlattı ve şöyle sürdürdü:
“Özellikle Çin’in etkisinde olan bölgelerdeki zor şartlarda düşünülürse, Türkiye’nin bu anlamda bölgeye adım atması alternatif çözüm noktasında can suyu olmuştur. Başta Fransa olmak üzere, bölgeye hiçbir katkısı olmadığı gibi uzun yıllardır bölgeyi sömüren ülkelerin Türkiye ile özellikle askerî ve savunma anlaşmaları ile yakınlaşması bölgede büyük rahatsızlıklara neden olmuştur”.
(TUDPAM) Araştırmacı Faruk BAYBARS, Türkiye’nin, özellikle Bayraktar TB2, Bayraktar AKINCI ve TUSAŞ tarafından üretilen ANKA gibi İHA/SİHA modelleriyle hem askerî hem de diplomatik alanda uluslararası arenada kendisine önemli bir yer edinirken; Ukrayna ve Katar gibi ülkelerdeki oynamış olduğu kilit rolle birlikte bölgede yapabileceklerini ispatladığını söyledi.
ABD ve Çin’e göre pazardaki fiyatlandırma stratejisinin yanı sıra sahadaki karşılığı birçok yeni ilişki ve girişimlere de kapı aralamasına vesile olduğunu hatırlatan Faruk BAYBARS, “Örneğin Endonezya ile yapılan Bayraktar TB3 ve AKINCI için ortak üretim anlaşması, Türkiye’nin Asya-Pasifik bölgesine de açılarak caydırıcılığının artması ve müzakere masasında elini güçlendirici hamlelere yönelik faaliyetlere girişildiğini göstermekte” olduğunu vurguladı.
“Tüm bu değerlendirmelerin ışığında, askerî güç ve stratejik iş birlikleri ile sahada olunamazsa diplomasi masasından kazanan taraf olarak çıkmak mümkün değildir” diyen (TUDPAM) Araştırmacı Faruk BAYBARS, “Yani İHA ve SİHA diplomasisi, dost ve müttefik ülkelerdeki ortak çıkar ve menfaatlerimiz açısından zorlayıcı diplomasi anlamında önemli katkılar sağlamaya devam etmektedir” dedi.