Türkiye’nin neden yeni bir Anayasaya ihtiyacı var?
Ankara Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak Anayasa Hukuku, Siyasi Partiler Hukuku ve Anayasa Yargısı derslerini veren ve SETA Ankara bünyesinde yeni anayasa, hükümet sistemleri, yargı ve insan hakları alanlarında çalışmaları bulunan Cem Duran UZUN, “Cumhuriyet’in Yeni Yüzyılına Yeni Anayasa” konusunda hazırladığı raporda, “Türkiye’nin neden yeni bir Anayasaya ihtiyacı var?“ konusunu aktardı.
TÜRKİYE’NİN NEDEN YENİ BİR ANAYASAYA İHTİYACI VAR?
Ankara Medipol Üniversitesi öğretim üyesi ve SETA Ankara bünyesinde yeni anayasa, hükümet sistemleri, yargı ve insan hakları alanlarında çalışmaları bulunan Cem Duran UZUN, “Uzun süredir devam eden yeni anayasa çağrıları ile ilgili akıllara gelen ilk soru, yapılan onca anayasa değişikliğine ve özellikle 2017’deki kapsamlı hükümet sistemi değişimine rağmen neden halen bu taleplerin devam ettiğidir” dedi.
“Gerçekten de 1982 Anayasası yürürlükte olduğu kırk bir yıllık süre içerisinde defalarca değişikliğe uğramıştır” diyen Cem Duran UZUN, TBMM’de 1982 Anayasası’nı değiştirmek amacıyla 1987-2017 arasında 23 kanunun kabul edildiğini hatırlatarak, Bu kanunlardan sadece 1988 tarihli yerel seçimlerin bir yıl öne alınmasını öngören değişikliğin halk oylamasında reddedildiğini söyledi.
1988 referandumunun Türkiye’deki halk oylamaları arasında reddedilen tek örnek olduğunu ifade eden UZUN, “İki anayasa değişikliği ise cumhurbaşkanı tarafından TBMM’ye geri gönderilmiş ve tekrar görüşülmüş ancak Meclis tarafından kabul edilmediği için yasalaşmamış ve yürürlüğe girememiştir. Son olarak üniversitelerdeki başörtüsü yasağını kaldırmayı amaç edinen ve 2008’de kabul edilen Anayasa değişikliği, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği için yürürlüğe girememiştir. Buna göre toplamda 23 değişiklikten 19’u yürürlüğe
girmiştir” dedi.
Cem Duran UZUN, 1995, 2001 ve 2004 değişiklikleri Anayasa’nın temel hak ve özgürlüklerini düzenleyen maddelerine, 2010 değişikliği yargı ve özgürlükleri düzenleyen maddelerine ve 2017 değişikliğinin de yasama ve yürütme maddelerine odaklandığını belirtti.
Sonuçta 1982 Anayasası’nın büyük bir kısmını etkileyen bu düzenlemelerden sonra halen ilk kabul edilen Anayasa’nın yürürlükte olduğunu söylemenin güç olduğunu dile getiren UZUN, ancak bütün bu değişimlere rağmen yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğunu söyledi.
“Çünkü yürürlükte kalan maddelerden yarıya yakını ya hiç değişmemiş veya sadece tali değişikliklere uğramıştır” diyen Cem Duran UZUN, şunları aktardı:
“Nitekim bu nedenle bütün siyasi partiler bir şekilde anayasa değişikliği veya yeni anayasa talebinde bulunmaktadır. Ayrıca anayasanın asıl sahibi olan vatandaşlar da yapılan tüm kamuoyu araştırmalarında Türkiye’nin yeni bir anayasa yapması gerektiğini güçlü bir çoğunlukla vurgulamaktadır. Toplumda ve siyasetteki bu yeni anayasa ihtiyacını doğuran sebepler dört başlıkta şu şekilde özetlenebilir:
Birincisi ve en önemlisi Türkiye’nin artık demokratik ve katılımcı bir usulle yeni baştan bir sivil anayasa yapması gereğidir. Önceki anayasalarımız savaş ya da darbe gibi olağanüstü durumlarda, herhangi bir toplumsal tartışma, katılım ve demokratik müzakere olmaksızın “devlet katı”nda hazırlanmıştır.
Toplum askeri darbe ile bastırılmış ve anayasa tartışmalarının gerektirdiği özgürlük zemini yok edilmiştir. Önceki sayfalarda ele alındığı gibi özellikle 1961 ve 1982 anayasaları darbe yapan askerler ve onların belirlediği kişiler tarafından kendi öncelikleri doğrultusunda kabul edilmiştir.
Oysaki bir anayasanın meşruluğunu, demokratikliğini ve toplum tarafından benimsenmesini sağlayan husus sadece içeriğinin özgürlükçü ve demokratik olması değil hazırlanma yönteminin de katılımcı, uzlaşmacı ve demokratik olmasıdır. Bu açıdan sivil anayasa talebi anayasanın hem muhtevasına hem de yöntemine ilişkin bir taleptir.
İçeriği demokratik ve özgürlükçü olan bir anayasa, hazırlanma yönteminin katılım ve müzakereye kapalı olması sebebiyle toplumsal kabule ve uzun bir ömre sahip olmayabilir. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüz yılına uzun ömürlü gerçek bir toplumsal sözleşme ile girilmek isteniyorsa sivil ve demokratik bir anayasa hazırlanmalıdır.
Böyle bir yöntemle yürütülecek yeni anayasa yapım sürecinin, toplumsal ve siyasal sorunların ele alınacağı ve tartışılacağı bir platform olacağı da göz önünde bulundurulmalıdır. Bu sayede bütün toplumsal kesimler ülkenin temel sorunlarının tartışılacağı meşru ve etkili bir platforma kavuşmuş olacaktır.
Yeni anayasa sürecinin siyasal ve toplumsal meseleler konusunda taraflar arasında diyaloğu ve anlayışı güçlendirecek olumlu etkileri de olacaktır. Toplum günlük siyasi tartışmaların ötesinde temel meselelere ilişkin kalıcı çözümleri tartışma imkanı elde edecektir.
Yeni anayasayı gerektiren ikinci sebep 1982 Anayasası’nın üzerinde halen 12 Eylül 1980 Darbesi’nin otoriter ve antidemokratik gölgesinin bulunmasıdır. Türkiye, hazırlayacağı bir yeni anayasa ile 12 Eylül’ün gölgesinden hem sembolik olarak hem de gerçek anlamda kurtulma imkanı elde edecektir.
1982 Anayasası’nda defalarca değişiklik yapılmış ve bu değişiklikler genelde demokratikleşme, hukuk devleti ve özgürlükler yolunda önemli adımlar olmuştur. Ancak Anayasa’daki 12 Eylül rejiminin tortularını tamamen silmek mümkün olmamıştır. Yürürlükteki Anayasa halen darbeyi yapan Milli Güvenlik Konseyi ve onun atadığı üyelerden oluşan Danışma Meclisi tarafından hazırlanmış anayasadır.
Türkiye, 12 Eylül Darbesi ile yüzleşmiş, 2010 Anayasa değişikliği ile darbecilerin yargılanmasının önünü açmış ve hayatta olan darbecileri de yargılayıp mahkum etmiştir. Ama Türkiye, halen mahkum ettiği darbecilerin hazırladığı Anayasa ile yönetilmektedir. Bu utancın aşılması bütün bir siyaset kurumunun vazifesidir.
Geçmişte anayasa değişiklikleri ile bu etkiden kurtulmanın mümkün olmadığı da anlaşılmıştır. Bu değişimin toplum psikolojisi açısından da kritik olduğu vurgulanmalıdır.
Mevcut anayasal birikim ve uzun süredir devam eden arayışlar yeni, sivil ve demokratik bir anayasanın yapılması için gereken tecrübenin oluşmasını sağlamıştır. Türkiye kurumsal yapıların veya seçkinlerin taleplerine göre değil halkın isteklerine uygun bir anayasa yapabilecek imkanlara sahiptir.
Üçüncü bir sebep ise bu kadar değişiklik sonrası 1982 Anayasası’nın sistematiğinin bozulması ve çok sayıda hüküm arasındaki uyumun kaybolmasıdır. Önce 12 Eylül Davası’nda hayatta olan sanıklar Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya, ilk derece yargılamasında önce“ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezasına çarptırılmış, ardından takdiri indirimle bu cezaları “müebbet hapis cezası”na çevrilmiştir. Kararın temyiz edilmesinin ardından süreç devam ederken Evren 9 Mayıs 2015’te ve Şahinkaya 9 Temmuz 2015’te ölmüştür. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, sanıkların ölümleri nedeniyle davanın düşürülmesine karar vermiş ancak kararda darbe suçuna ilişkin bazı tespitlerde bulunmuştur:
“Anayasal düzenin cebren ilgası ve meşru hükümetin askeri darbe ile devrilmesi şeklinde gerçekleşen eylemlerin İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinden kaynaklanan görev kapsamında kaldığının savunulması hukuki dayanaktan yoksun, demagojik bir yorumdan ibarettir. (…) Suç tarihi itibarıyla ülkemizde çok partili hayata geçişten sonra, köklü temelleri olmayan demokrasi serüveninde, henüz demokrasi kültürünün oluşmasına fırsat vermeden darbe yapma alışkanlığını sıradanlaştıranların, unvan ve statüleri ne olursa olsun, ihlal edilen hukuk düzeninin tesisi, toplumun demokratik geleceğinden emin olması ve mukadderatını tayin hakkının korunması bakımından, her suçlu gibi cezai bir yaptırıma tabi tutulması hukuk devleti olmanın gereğidir.
Önceki sayfalarda aktarıldığı üzere 1987-2017 arasındaki otuz yıllık sürede yapılan değişiklikten Anayasa’nın 96 maddesi etkilenmiştir. Bazı maddeler tamamen yeniden yazılmış, bazı maddeler yürürlükten kaldırılmış ve bazı maddeler ise tali değişikliklere uğramıştır.
1982 Anayasası’nda 177 madde olmakla birlikte yürürlükte olan madde sayısı 154’tür. Yani Anayasa’da 23 madde yürürlükten kaldırıldığı halde madde numarası olarak yer almaktadır. Sonuçta Anayasa’nın iç tutarlılığı kaybolmuş, dil ve kavram uyumu zayıflamış, kurumsal bütünlüğü sarsılmıştır.
Yakından incelendiğinde Anayasa’da çok sayıda çelişkili, eksik veya yürürlükteki yasalarla uyumsuz ifade yer aldığı görülmektedir. Örneğin Türkiye’nin yeni yönetim sisteminde “müsteşarlık” kaldırılmış, yerine “bakan yardımcılığı”
ikame edilmiş olmasına rağmen Anayasa müsteşara atıf yapmaktadır.
Hakimler ve Savcılar Kurulunu düzenleyen 159. maddede “Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabii üyesidir” ifadesi yer almaktadır. Benzer şekilde Milli Eğitim Temel Kanunu’nda yer alan “ilkokul” ve “ortaokul” ibareleri, 16 Ağustos 1997 tarihli ve
4306 sayılı Kanun’un 8. maddesi ile “ilköğretim” şeklinde değiştirilmesine rağmen Anayasa’da halen “ilkokul” ifadelerine yer verilmektedir (m. 76/2).
Son olarak cumhurbaşkanının cezai sorumluluğunu düzenleyen maddelerde göreviyle ilgili olan ve olmayan suçlar bakımından Yüce Divanın yetkisi konusunda çelişkili hükümler vardır.
Görülüğü üzere 1982 Anayasası, Türkiye’nin otuz yılda başta demokrasi ve özgürlükler olmak üzere birçok alanda hayata geçirdiği reformların gerisinde kalmıştır. Bu nedenle daha da çoğaltılabilecek bu örnekler anayasa değişikliğine değil yeni baştan bir anayasa hazırlanması gereğine işaret etmektedir.
Yeni anayasa ihtiyacını doğuran dördüncü sebep ise Anayasa’da halen yenilenmesi ve değiştirilmesi gereken maddeler olmasıdır. 1982 Anayasası’nın on dokuz defa değiştiği ve bu değişimlerden çok sayıda maddesinin etkilendiği belirtilmiş olsa da bu durumu Anayasa’nın tamamen yenilendiği şeklinde algılamak yanlıştır.
Sayılara yakından baktığımızda Anayasa’nın 177 maddesinden 96’sının değişikliğe uğraması ve 23 maddesinin ilga edilmesi sonucunda halihazırda yürürlükte olan 154 maddenin olduğu görülmektedir. Gerçekleştirilen değişimlerin bazıları esaslı iken bazıları ise tali nitelikli olmuştur. Bu nedenle Anayasa’nın hiç değişmemiş ve 12 Eylül’ün ideolojik izlerini taşıyan çok sayıda maddesi vardır.
Dolayısıyla bu maddelerin birçoğunun yeniden yazılması gerekmektedir. Ayrıca belirtmek gerekir ki bahsedilen değişikliklerin bazıları ise vesayetçi sistemin sınırları dahilinde yapılabilmiştir. Bu maddeler de günümüz anayasacılığının gerekleri doğrultusunda gözden geçirilerek yeniden yazılmalıdır.
Son olarak değinmek gerekir ki bütün dünyada son kırk yılda anayasa hukuku alanında yaşanan gelişmeler ve anayasa yazım tekniği konusundaki yenilikler yeni anayasa yoluyla ülkemize kazandırılabilecektir. Bu nedenle 1982 Anayasası’nın mevcut metninin esas alınması ve onun üzerinden düzenlemeler yapılması yerine tamamen temiz ve boş bir sayfa açılarak yeni bir anayasa hazırlanması isabetli olacaktır. Ayrıca Türkiye’nin bahsi geçen anayasa tecrübesi ve yeni anayasa arayış süreci önemli bir birikim de sağlamıştır. Yani yeni anayasa yazımına sıfırdan başlanılmayacaktır. Siyasetin, sivil toplumun ve literatürün bu konuda geniş bir hafızası oluşmuştur. Artık bu girişimleri engelleyecek ya da sabote edecek vesayet odaklarından bahsetmek de mümkün değildir.
Açıklanan bütün bu nedenlerle Türkiye’nin 21. yüzyılda halen askeri bir darbenin ürünü olan 1982 Anayasası ile devam etmesi beklenemez. Nitekim bütün siyasi partilerin ve toplumsal kesimlerin yeni anayasa ihtiyacı konusunda –içeriğinde olmasa da– uzlaştıklarını görmek mümkündür.
Gazeteci* Ataner YÜCE
***
Yazar hakkında
CEM DURAN UZUN
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde lisans, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku
Bölümü’nde yüksek lisans ve doktora eğitimlerini tamamladı. Doktora tez çalışması “Anayasa Hukuku Açısından Siyasi Partilerin Finansmanı” başlığıyla yayımlandı. 2006-2007 arasında University of North Carolina at Charlotte’ta (UNCC) bir yıl süreyle misafir araştırmacı olarak bulundu. Uzun yıllar Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde araştırma görevlisi ve öğretim üyesi olarak çalıştı. Halen Ankara Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak Anayasa Hukuku, Siyasi Partiler Hukuku ve Anayasa Yargısı derslerini vermektedir. SETA Ankara bünyesinde yeni anayasa, hükümet sistemleri, yargı ve insan hakları alanlarında çalışmalar yürütmektedir. Ayrıca bu konularda çok sayıda Türkçe ve İngilizce kitap, makale, rapor ve analiz kaleme almıştır.