HAL-İ PÜR MELALİMİZ
Durumumuz şu: Türkiye’de son 30 yılda mevcut tarım arazilerinin yaklaşık beşte biri, son 50 yılda ise meraların yarısı kaybedilmiş. Bunun asıl sebebi ise tarım arazilerinin ve meraların amacı dışında kullanımı. Ki bu da gıda güvenliğimizi tehdit ediyor. Yine; 2021 yılı istatistiklerine göre Türkiye’de karasal ve denizel koruma alanlarının ülke yüz ölçümüne oranı sırasıyla yüzde 9 ve yüzde 4. Bu oranlarla dünyada korunan alanlar sıralamasında 177 ülke arasında 133’üncü konumdayız. Bunun için de acilen ülkemizde koruma alanlarımız arttırılmalı, temiz enerjiye geçişi planlamalı ve Kanal İstanbul, 3. Havalimanı gibi büyük kentsel projelerin ve metalik madenciliğin doğa üzerindeki tahribatı hemen durdurulmalı.
EN YAŞAMSAL SORUNUMUZ İKLİM KRİZİ
TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç raporda, iklim krizine özellikle dikkat çekiyor. “Türkiye’nin sera gazlarına yol açan etkinliklerin azaltılması ve iklim değişikliğinin etkilerine uyumu konusunda net bir politika belirlemesi gerekiyor. Taslağı hazırlanmış İklim Kanunu da iklim adaletini sağlama bakış açısıyla yeniden gözden geçirilmeli” diyor. WWF-Türkiye de iklim krizini önceliklendiriyor. “Doğamız Kazansın” raporunda; Türkiye’nin Akdeniz kuşağında yer aldığı için iklim krizinden en fazla etkilenen ülkelerden biri olduğuna dikkat çekiyor. “Meteoroloji verilerine göre, Türkiye’de sıcaklık ortalamaları 1994 yılından beri normalin üzerinde seyrediyor. Dahası; 2035 sonrasında yıllık yağış miktarının yüzde 25’e kadar azalması bekleniyor. Sel, fırtına gibi aşırı hava olaylarının sayısı ve şiddeti de hızla artışta. Yine Meteoroloji verilerine göre, ülkemizde her yıl 1000 civarında aşırı hava olayı yaşanıyor. Sadece 2021’de doğal afetlerin neden olduğu ekonomik kayıp 621 milyon dolar” diyor. Bu nedenle çevreci kuruluş; sera gazı emisyonlarının acilen ve hızla azaltılması gerektiğini söylüyor. Raporda; “Planlı ve aşamalı olarak kömürden çıkılması ve yenilenebilir enerji payının yüzde 75’e çıkarılması; ulaşımda elektrikli araç sayısının binek araçlarda yüzde 20’ye çıkarılması; demiryolu yatırımlarının artırılması; sanayi ve hizmet sektöründe gaz yerine – tarımda petrol yerine yenilenebilir kaynaklı elektrik enerjisinin kullanılması; binalarda da kömür ve fosil yakıt (mazot vs.) kullanımının sonlandırılması elzem. Yoksa zaten Türkiye uluslararası topluma verdiği taahhütleri (2053’te net sıfır vizyon) yerine getiremez” deniliyor.
SU KITLIĞI ÇEKMEK ÜZEREYİZ
Bu çalışmalarda görülüyor ki; özellikle su konusunda durumumuz vahim: Türkiye’nin yıllık toplam kullanılabilir su miktarı 112 milyar metreküp. Kişi başına düşen yıllık su miktarı ise 1323 metreküp. Su Kıtlığı İndeksi’ne göre ülkemiz artık “su stresi” yaşayan ülke sınıfında yer alıyor. Akademik birçok çalışma da Türkiye’de su kaynaklarının yüzde 20-30’lara varan oranda azalmasını, kişi başına düşen yıllık su miktarının 2050’de 1069 metreküpe düşmesini bekliyor. Yani yakın gelecekte Türkiye’nin ‘su kıtlığı çeken’ ülke durumuna gireceği açık. WWF-Türkiye bunun için çözümde ilk sıraya tarımı koyuyor. “Suyumuzun yüzde 70’ini tarımda kullanıyoruz. Ancak maalesef verimsiz sulama yüzünden 3 yıllık evsel su kullanımını biz 1 yılda tarımda kaybediyoruz. Bu yüzden acilen Su Kanunu’nun yasalaşması ve ülke çapında modern sulamaya geçilerek tarımsal sulamada yüzde 50’ye varan su tasarrufu sağlanması gerekiyor” diyor.
* * *
Hadi artık Cumhuriyetimizin 100. yılını da devirmişken, bize yaraşır bir çevre stratejimiz olsun ve bu ülkenin toprağına, havasına, suyuna layıkıyla sahip çıkalım!