Yahudi Düşmanlığı Nazilerin Sistematik Projesi
*Avrupa ülkelerinin İsrail’e verdiği koşulsuz desteğin ardında, teolojik, kültürel ve “ırk-kan-toprak” temelli ideolojik bir arka plan yatıyor.
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
İbn Haldun Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Öğr. Göv. Doç. Dr. Betül Avcı SEBETCİ, (SETA) bünyesinde hazırlanan Kriter dergisi için “İslamofobi’nin Arka Planı: Antisemitizm” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Doç. Dr. Betül Avcı SEBETCİ, şöyle devam etti:
Bu dönem, Avrupa’da artan milliyetçilik, endüstrileşme ve ırkçı teoriler ile derinleşmiştir. Zira bu dönem Avrupalılar, Türkçe okurun aşina olduğu Ernest Renan örneğinde göreceğimiz üzere, Sami ırklarının, yani Yahudi ve Müslüman toplulukların, Aryan Avrupa medeniyetine uyum sağlayamayacağı tezine ikna olmuşlardı. Bu ayrışmada önemli bir etken de dönemin filoloji çalışmaları olmuştur. Ernest Renan, filoloji çalışmalarına paralel olarak dinleri ve ırkları incelemiş ve sınıflandırmıştır. Buna göre kök diller Sami ve Aryan (Hint-Avrupa) şeklinde dilsel olarak sınıflandırılırken, ırklar ve dinler de aynı şekilde sınıflandırılmaktaydı. Böylece Yahudilik ve İslam Sami dinlerini, Aryan ise Hristiyan Avrupa düşüncesini temsil etmekteydi. Renan, aslında döneminin Aydınlanma ruhunun etkisindeki bilime ve felsefeye sıkı sıkıya bağlı bilimin, modern halkların yeni dini olacağına inanan bir kişiydi”.
Renan’a göre Sami tektanrıcılığının, Aryan düşünce özgürlüğünün aksine dar görüşlü ve hoşgörüsüz olduğunu ifade eden Doç. Dr. SEBETCİ, Semitik milletlerin dini olarak adlandırdığı Yahudilik ve İslamiyet, sekülerleşmenin ve ilerlemenin önünde engel teşkil eden, modern çağın ruhuna zarar veren “dar” bir dindarlık sunduğunu hatırlattı.
Aryan-Semitik ayrımına göre Hristiyanlığın, Yahudilikten çıktığı için Sami kökenli olmasına rağmen, Aryan topraklarında geliştiği için Aryanların ve dolayısıyla Avrupalıların dini haline geldiğini anlatan Doç. Dr. Betül Avcı SEBETCİ, “Buna göre Batı Avrupalı asimile olan Yahudiler de Semitik olarak değerlendirilmemelidir. Böylece Renan öncülüğünde Avrupa, “Sami ırkını” “Sami aklından” ayırmış oldu” dedi.
Yahudi Düşmanlığı Nazilerin Sistematik Projesiyle Birleşince…
“Avrupa’daki antisemitizmin tarihine dönersek, 20. yüzyılın başlarında, Orta ve Batı Avrupa’daki Yahudilerin çoğu topluma entegre olmuşken, Doğu Avrupa’da birçok Ortodoks Yahudi, hâlâ kendi küçük toplulukları içinde kendi dini kurallarına göre yaşıyor, kendi dillerini konuşuyordu” diyen Doç. Dr. SEBETCİ, şöyle devam etti:
“Bu esnada Holokost ya da daha güncel ve doğru isimlendirmeyle Shoah, Avrupa’daki teolojik kökenli antisemitizmin, Nazi rejiminin ırk temelli antisemitizmi ile birleşerek tüm zamanların zirve noktasına ulaşmıştır. Bu duruma kiliselerin, özellikle de Nazi Almanya’sında “ırk, kan, toprak” söylemini benimseyen Alman kiliselerinin sessiz kalması, yıllardır süregelen teolojik antisemitizm ile birleşince Yahudilerin Hristiyan alemine karşı iyice kinlenmesine ve suçlamasına sebep olmuştur. Bu haletiruhiyeyi Naziliğin kökeninde Yeni Ahid’in olduğunu iddia eden Eliezer Berkovits’in şu sözleri ziyadesiyle özetlemektedir: “Hristiyanlığın Yeni Ahid’i olmasaydı Hitler’in Mein Kampf’ı asla yazılamazdı.””
Doç. Dr. Betül Avcı SEBETCİ, Holokost’a yol açan Yahudilere yönelik zulmün, her ne kadar Avrupa’daki birçok faşist ve otoriter rejimin programlarıyla örtüşse de aslında onları birleştiren Almanların sistematik projesi olduğuna vurgu yaptı ve zira müttefikler arasında Hırvat, Romen ve Fransa’da liderlik seviyesinde Yahudi düşmanlığı mevcut olsa da başı çeken Almanların olduğuna dikkat çekti.
Yine de tüm Avrupa çapında bu kadar çok iş birlikçinin olmasının, Almanların daha çok Yahudi’yi öldürmesini kolaylaştırmış olduğunun altını çizen Doç. Dr. SEBETCİ, “Bu noktada, Holokost’un İsrail devletinin varoluşuna etkisinden ve bunu şahsında müşahhaslaştıran bir isimden bahsetmek istiyorum: Emil Fackenheim. Bir Yahudi filozofu ve Reformist Yahudi hahamı olan Facskenheim, 1916’da Almanya’da doğmuş, 1938’de Nazilerce tutsak alınıp toplama kampında tutulmuştur. 1939’da kamptan kaçarak önce İngiltere’ye gitmiş, ardından 1940’ta İkinci Dünya Savaşı’nın patladığı Kanada’da bir kampa sürülmüş, daha sonra serbest bırakılarak 1943 ile 48 arasında haham olarak görev yapmıştır. Kendisinin ve ailesinin diğer üyelerinin kaçmasına rağmen ağabeyi Almanya’da kalmakta ısrar etmiş ve Naziler tarafından öldürülmüştür. Toronto Üniversitesi’nden 1945’te felsefe doktoru unvanını alan Fackenheim, 1948 ve 84 arasında felsefe hocalığı yapmıştır. 1984’te İsrail’e göç eden Fackenheim 2003’te burada ölmüştür” dedi.
Doç. Dr. Betül Avcı SEBETCİ, Fackenheim’ın, bir filozof olarak Holokost’ta 6 milyondan fazla Yahudi’nin Naziler tarafından öldürülmesinin ardından Yahudi halkı ile Tanrı arasındaki ilişkiyi incelediğini, Holokost sonrası Yahudi varlığının ve inancının devam edebilmesi için İsrail devletinin önemini vurguladığını; Tanrı’dan ümidi kesmenin ve Yahudi varlığını devam ettirmemenin Hitler’e “ölüm sonrası bir zafer” kazandırmak anlamına geleceğini söylediğini anlattı.
Doç. Dr. SEBETCİ, “Fackenheim’ın, bu yaklaşımını İsrail devletinin önemini vurgularken şöyle ifade etmektedir: “Eğer 1933’te bir Yahudi devleti olsaydı Yahudilerin gidecek bir yerleri olur ve Holokost’ta ölüme mahkum olmazlardı”” dedi.
Antisemitizmden İslamofobiye
Holokost ile zirve noktaya ulaşan antisemitizmin, daha sonraki dönemlerde bir vicdan azabı ve suçluluk duygusuna dönüştüğünü dile getiren İbn Haldun Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Öğr. Göv. Doç. Dr. Betül Avcı SEBETCİ, sözlerini şöyle noktaladı:
“Katolik ve Protestan Kiliseler, antisemitizmle ciddi bir mücadeleye girişmiş ve resmi teolojilerini ona göre revize etmişler, Yahudilerin Hristiyan olmaları gerektiği davalarını büyük ölçüde bırakmışlardır. Ne yazık ki, son günlerde Avrupa’dan yükselen bazı sesler, antisemitik günahlarını, son olarak İsrail’in Filistin’e yaptıkları üzerinden bir İslam düşmanlığına dönüştürmüştür. Günümüzde yaşananlar aslında bir Yahudi, Müslüman, Hristiyan savaşından ziyade Avrupa’nın antisemitizmi sonucu oluşturulan Siyonist İsrail devletinin nasıl teoloji ve politikaya tahakküm ettiğine, antisemitizmin yerini İslamofobinin nasıl aldığına müşahhas bir örnektir”.
***
Kısa Özgeçmiş
Doç. Dr. Betül Avcı SEBETCİ, Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamlayan Avcı, ilk yüksek lisans derecesini Marmara Üniversitesi Dinler Tarihi Bölümü’nden “Erken Dönem Hıristiyan Teolojisinde Logos Doktrini” başlıklı teziyle, ikincisini Pontificia Università Gregoriana’dan “Idea of Revelation in Christianity: Revelation as Progressive” başlıklı tezi ile aldı. Chicago Üniversitesi Divinity School’dan İslami İlimler üzerine başka bir yüksek lisans derecesi alan Avcı, Pontificia Università Gregoriana’da sürdürdüğü doktora çalışmasını “Contemporary Turkish Research on Christianity” başlıklı tez çalışmasıyla 2012’de tamamladı. Avcı’nın akademik ilgi alanları şunlardır: Kültürel Çalışmalar, Kültürel Çeviri, Din ve Edebiyat, Dinlerarası Çalışmalar, Müslüman-Hıristiyan İlişkileri, Kutsal Metinler ve Kilise Babalarının Yazıları, Tasavvuf Edebiyatı