Yapay zekâ toksik gündeme karşı
Mülteci ve çocuk hakları alanında çalışmalar yürüten Menekşe Tokyay “Hükümleri 2026 yılının ağustos ayına kadar kademeli olarak uygulamaya konacak olan AB Yapay Zekâ yasasıyla birlikte şirketlerin yapay zekâyı geliştirme, kullanma ve uygulama biçimlerine düzenlemeler getiriliyor. Sığ sularda debelenenler ise bu tartışmalardan dışlanıyor ve yasakçı zihniyetler tüm dünya tarafından şaşkınlıkla izleniyor” diyor.
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
Biz Instagram’a erişim engeli getiren ülkeler arasında İran, Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile aynı ligde yerimizi alırken, çağdaş dünyada aslında çok farklı mevzular konuşuluyor.
Türkiye dünyadan kopuyor.
Doğal dil işleme alanındaki gelişmelerden Google Translate ile artık çevirmenlerin karşısında makinelerin güçlü bir rakip olarak çıkmasına dek yapay zekâ modellerinin bilinç kazandığı, dünyanın ilk yapay zekâ güzellik yarışmasının düzenlendiği, yüz tanıma teknolojileriyle kişilerin siyasi yöneliminin tahmin edilebildiği, yapay zekâ aracılığıyla insanların duygusal tepkilerinin toplanıp tüketim tercihlerinin tespit edilerek hedefe yönelik reklamların dağıtıldığı gerçeküstü bir çağda artık entelektüel tartışmaların alanı çok farklı boyutlarda gelişiyor, derinleşiyor.
Sığ sularda debelenenler ise bu tartışmalardan dışlanıyor ve yasakçı zihniyetler tüm dünya tarafından şaşkınlıkla izleniyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde teknoloji ve bilişim dünyasını en yakından takip eden milletvekillerinden Deva Partili Burak Dalgın’ın çok yerinde bir tespiti var: Yasaklarla dünyanın taşrasına savrulmanın şaşmaz sonu yoksulluk ve mutsuzluktur.
Biz kendi kısır gündemimizde birbirimizi yerken, alım gücü ve yoksullukta insan onuruna yakışmayan düzeylere ve mutsuzluk sarmalına gerilerken, manipülasyon ve dezenformasyonla mücadeleyi siyasi emeller üzerinden çerçeveleyip ülkenin en temel hukuk kurumlarıyla restleşirken, medeni çevrelerin entelektüel ve derinlikli tartışmalarından sürekli kopup farklı yönlere sürüklenirken, çağdaş dünyada insanlar uzmanlıklarıyla birbirlerini tamamlayıp geleceğe bir iz bırakmak, bugünlerini de güzelleştirmek için çırpınıyorlar.
Biz sahipsiz hayvanlara yönelik ötanazi uygulaması gibi manasız bir tartışma etrafında geceler, günler, haftalar boyu enerjimizi tüketirken, hayvan haklarını bile siyaset çarkları içinde öğütmekte beis görmezken, çağdaş dünyada insanlar yaşamak, yaşatmak, var olan yaşamın da içini doldurmak için yasalar koyuyor. Nihayetinde hayat insan için var. Birbirinin kurdu olup bu kısa ömürlerimizi yasaklarla, kısıtlamalarla, kutuplaştırmalarla rezil etmek için değil.
AB YAPAY ZEKÂ KANUNU KARŞIMIZDA
Oysa 27 Avrupa Birliği ülkesi tarafından, birkaç gün önce, 1 Ağustos’ta Yapay Zekâ Kanunu yürürlüğe kondu. Yasa, mart ayında onaylanmıştı.
Başımızı toksik gündemimizden birkaç saniyeliğine yukarı kaldırsak, dünyada veri güvenliğini sağlayacak ve gizliliğin ihlalini önleyecek en kapsamlı ve geniş ölçekli kuralları içeren bu ilk regülasyonun önemini fark edeceğiz.
Hükümleri 2026 yılının ağustos ayına kadar kademeli olarak uygulamaya konacak olan yasayla birlikte şirketlerin yapay zekâyı geliştirme, kullanma ve uygulama biçimlerine düzenlemeler getiriliyor.
Dünyanın ilk yapay zekâ yasası olarak bilinen bu yasa, dört yıl önce Avrupa Komisyonu tarafından önerilmişti. Amaç, teknolojinin potansiyel olumsuz etkilerini güvenli ve insan merkezli bir yaklaşım eşliğinde düzenlemek ve yapay zekâ yarışında özellikle ABD merkezli teknoloji devlerini belirli bir yasal çerçeve içerisinde denetlemek. Zira ABD’de büyük teknoloji şirketleri önderliğinde yürütülen yapay zekâ, Çin’de devlet önderliğindeyken, AB’de regülasyonlar belirleyici.
Yapay zekâ alanında yeniliği teşvik etmek ile korumak arasındaki hassas dengenin bu şekilde tesis edilmesi hedefleniyor.
FARKLI RİSK DÜZEYLERİ
Risk temelli bir yaklaşım izleyen yasa, yapay zekânın farklı kullanımlarını toplum açısından doğurduğu risk düzeyine bağlı olarak düzenliyor.
Eğer bir yapay zekâ uygulaması -otonom araçlar, uzaktan biyometrik tanımlama sistemleri, tıbbi cihazlar gibi- insan hayatını doğrudan etkileyen “yüksek riskli” nitelikte kabul ediliyorsa katı yükümlülüklere tabi tutulurken, spam filtreleri veya yapak zekâ destekli öneri sistemleri gibi uygulamalar da düşük risk düzeyinde kabul ediliyor.
Ancak örneğin çevrimiçi alışverişlerde karşılaştığımız Chatbot gibi yapay zekâ uygulamalarında kullanıcıların karşılarında bir makineyle iletişimde olduklarına dair mutlaka uyarılmaları söz konusu olacak.
Benzer şekilde derin sahte teknolojisi yoluyla videoların, fotoğrafların ses ve görüntüleriyle oynandığında bunun ilgili taraflara bildirilmesi gerekiyor.
Ayrıca risk düzeyi açısından “kabul edilemez” olarak değerlendirilen yapay zekâ uygulamaları da var. Örneğin yüz tanıma amaçlı veri tabanı oluşturan sistemler, vatandaşları veri analizi temelinde sosyal puanlama sistemlerine tabi tutma, hassas özelliklere dayalı biyometrik sınıflandırmaya gitme veya işyerlerinde duygu tanıma teknolojileri uygulama gibi…
Bunlara ise Birlik genel bir yasak getiriyor zira insan haklarını tehdit ettikleri düşünülüyor. Biyometrik tanımlama sistemlerinin kullanım alanı ise ancak kolluk kuvvetleri açısından ulusal güvenliği ilgilendiren olağanüstü durumlarda ve yargı makamlarının onayıyla mümkün. Bu risk kategorisindeki yasaklar önümüzdeki altı ay içerisinde uygulanacak.
Hâlihazırda ticari faaliyette bulunan ChatGPT ve Midjourney gibi üretken yapay zekâ sistemlerinin bu yasaya uyumlaştırılmaları için üç yıllık bir geçiş süresi var. Yasaya karşı gelen şirketler toplam cirolarının yüzde 7’si oranında para cezasına çarptırılabilecek. Dolayısıyla şirketler yapay zekâ ürünlerini piyasaya sürmeden önce kapsamlı risk değerlendirmeleri yapmak ve şeffaflık yükümlülükleri ile telif hakkı yasalarına uymakla yükümlü. Ayrıca AB vatandaşlarına da bazı yapay zekâ sistemleri hakkında şikâyette bulunma ve temel haklarını etkileyen yüksek riskli sistemlere dair bilgi edinmelerine de imkân tanıyor.
Bunun yanı sıra, AB çapında yapay zekâ uygulamalarının geliştirilmesi için 7 yıl boyunca 80 milyar euroluk bir ar-ge fonu kuruluyor. Bu da yapay zekâ teknolojilerinin belirli devletin elinde kalmamasını, küçük ve orta ölçekli start-upların kurulabilmesini, tekelleşmenin derinleşmemesini sağlayacak. Altı yıl içerisinde yapay zekâ pazarının 1,5 trilyon dolarlık bir hacme ulaşması bekleniyor.
Ayrıca, Avrupa Komisyonu’nda bir Yapay Zekâ Ofisi kurularak bu konuda AB çapında ortak kurallar benimsenmesi hedefleniyor. Bununla birlikte uygulama sürecini desteklemek amacıyla bağımsız uzmanlardan oluşan bilimsel bir panelin de kurulması gündemde.
PEKİ, TÜRKİYE NE OLACAK?
AB’nin yeni yasası, her şeye rağmen aday ülke statüsünde olan Türkiye’de hızla gelişen ve yaygınlaşan yapay zekâ teknolojileri için bir referans niteliğinde olmalı. Zira bu yasa çıktı diye yapay zekâ alanındaki riskler sona ermiş değil.
Ayrıca yapay zekânın Avrupa Birliği ülkelerinin sınırlarının çok ötesine geçerek, fotoğraflar üzerinden çıplaklaştırma teknolojilerini kullanarak itibar suikastlarından, çocukların seslerini taklit ederek ailelerinden fidye istemeye dek varan dijital istismar vakalarına, özel hayatın ihlaline, güvenlik güçlerinin izinsiz kullanımına dek çok farklı hallerine karşı tüm ülkelerin teyakkuzda olmaları gerekiyor.
Instagram’a erişim engelleri yerine bizim gündemimiz yapay zekânın nasıl daha etik ve güvenli bir çerçeveye yerleştirileceği, veri korumanın nasıl daha da geliştirileceği ve temel insan haklarının bu açıdan nasıl korunacağı olmalıydı.
AB’de uzmanlar, derin sahte teknolojisinin yurttaşların manevi bütünlüğü ve mahremiyetini ihlal etmesinin önüne nasıl geçeceklerini konuşup tartışırken, biz arkaik bir çağda hapsolmamalıyız.
AB’deki bu kritik yasanın çıkmasının ardından Türkiye’de kamu, özel sektör ve sivil toplum bileşenlerinin Avrupa’daki muhataplarıyla daha yoğun ve sistematik temaslarda bulunmaları, yapay zekâ teknolojileri alanında bu konudaki son gelişmeleri sürekli raporlaştırıp Türkiye’yle sanki “gölge” bir uyum programı varmışçasına uyumlaştırma önerileri getirmeleri ve bunu da hem ülkedeki teknoloji şirketlerinin rekabet gücünü artırmak hem Türkiye’de tüm vatandaşların temel haklarını korumak hedefiyle gerçekleştirmeleri gerekiyor.
“TERCİH BİZİM”
Burak Dalgın’ın bir diğer tespiti de şu: “Türkiye bu sistemin neresinde? Tek başına ‘ben küstüm, oynamıyorum’ diyemez. Hele de yapısı itibarıyla küresel olan yapay zekâ, kripto para, sosyal medya gibi meselelerde…”
Bu konu özelinde görüştüğüm Dalgın sözlerine şöyle devam ediyor:
“Matbaayı geç almamızdan hep hayıflanarak bahsederiz. Sanayi devrimini ıskaladık ve bir imparatorluk kaybettik. Çok daha hızlı ilerleyen yapay zekâ alanındaki gelişmeleri kaçırırsak çok daha büyük toplumsal, ekonomik ve siyasi maliyetlerle karşı karşıya kalacağız. Yeni yeni şekillenen bu gibi alanlar hem büyük bir sıçrama fırsatı hem de gerçek bir ‘beka meselesi’ tehdidi. Dünyayı anlayan ve Türkiye’yi yeni dönemin şartlarına göre idare edebilecek kadrolar mı, Türkiye’yi dünyanın taşrasına savuracak ve bu konulara kulaklarını kapatacak ekipler mi? Tercih bizim.”
Örneğin Avrupa Parlamentosu’nun yeni yasama dönemindeki gündem maddeleri arasında çocukların dijital ortamda cinsel istismarına dair net ve bağlayıcı tedbirler alınması var. Bu konuda biz ne yaptık? Çocuklara ilişkin cinsel istismar materyallerinin yüzde 64’ünün Rusya ve Türkiye de dâhil olmak üzere Avrupa’daki sunucularda barındırıldığını biliyor muyuz? Avrupa Birliği’nde nasıl önlemler getirilecek? Bunlar Türkiye’ye hangi şekillerde uyarlanabilir?
Haftalarca, sabahlara kadar tartışılan yargı paketi maddelerinde örneğin çocukların çevrimiçi cinsel istismarına yol açan görüntülerin yasal olarak ne şekilde cezalandırılacağı ve bunun nasıl bir caydırıcılık mekanizmasına konu olacağı gibi temel bir mesele neden gündeme gelmedi? Bunu sormalıyız.
Dünya tam da bu çağdaş tartışmalar üzerinden yükseliyor ve gelişiyor, Meclis’te kimin kime yumruk attığından veya gece yarısı keyfi ve fevri bir kararla insanların kedi-köpek fotoğrafı koyduğu bir mecrayı bile kapatarak değil.
Avrupa Birliği, kuruluş idealleri gereği insanın üstün yararını, barışı, özgürleşmeyi, demokratikleşmeyi ve insani gelişimi önceleyen bir yapı. Bizim ise kuruluşunun 101’inci yıldönümünde Cumhuriyet’in kurucu ideallerine hakkını vermemizin tek yolu çağdaş tartışmaların dış çeperinde kalmamak, kimseyi geride bırakmamak ve tüm yurttaşların üstün yararını gözetmek.
Tüm bunlarla eş zamanlı olarak üyelik perspektifinin yeniden canlandırılması ve en yüksek norm ve standartlara uyumu hedeflememiz şart.
Gandhi’nin de dediği gibi, “Eylemler öncelikleri gösterir.”
Şimdi herkes, kendisine şu temel soruyu sorsun: “Benim önceliğim ne? Ve bu konuda nasıl bir eylem içerisindeyim?” İşte, AB’nin önceliği kendi yurttaşını, yapay zekâ karşısında korumak, güçlendirmek ve bir yandan da yapay zekâyı etik çerçevede geliştirmek. Peki ya sizin bu konudaki öncelikleriniz ve eylemleriniz ne?
https://www.perspektif.online/yapay-zeka-toksik-gundeme-karsi/
***
Yazar hakkında
MENEKŞE TOKYAY KİMDİR?
Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. Belçika Katolik Louvain Üniversitesi’nde Avrupa Birliği alanında yüksek lisans çalışmasını gerçekleştirdi ve yüksek onur derecesiyle mezun oldu. Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü’nden doktora derecesini aldı. Avrupa Birliği alanında danışmanlık firmalarında uzman olarak görev aldı. 2003 yılından beri çeşitli dergi ve yayınevleri için çeviri yapmaktadır. Ayrıca, 2010 yılından bu yana birçok uluslararası haber ajansında Türkiye muhabiri olarak görev almakta ve Türkiye’ye ilişkin gelişmelere dair analizler hazırlamaktadır. Mülteci hakları, çocuk hakları, sosyal politikalar, kadının insan hakları, Avrupa Birliği ve Orta Doğu’daki gelişmeler, başlıca ilgi alanları arasında yer almaktadır.