Yeni Dünya Düzeni Beklentisi Gerçekçi mi?
TÜHA HABER / Koronavirüs salgınının 21. yüzyılın küresel ölçekli şimdiye kadar gördüğümüz en önemli gelişmesi olduğunu söylemek mümkün. Nitekim bu durum Korona salgınının küresel ölçekli bir dönüşümü de beraberinde getireceği yorumlarının yapılmasına neden oluyor.
Murat YEŞİLTAŞ & SETA Güvenlik Araştırmaları Direktörü
Koronavirüs salgınının 21. yüzyılın küresel ölçekli şimdiye kadar gördüğümüz en önemli gelişmesi olduğunu söylemek mümkün. Nitekim bu durum Korona salgınının küresel ölçekli bir dönüşümü de beraberinde getireceği yorumlarının yapılmasına neden oluyor. Bunlardan en dikkat çekeni, dünya düzenin değişeceğine dair olanları. Birçok uzman mevcut dünya düzeninin bir değişim baskısıyla karşı karşıya kalacağını ileri sürerek yeni bir dünya düzenin ortaya çıkacağını ileri sürüyor. Ben bu yaklaşımların bu aşamada abartılı olduğu kanaatini taşıyorum. Elbette küresel ölçekli yeni bir sürecin içine gireceğimiz konusunda herhangi bir kuşkuya sahip değilim. Ancak Korona sonrasında dünya düzenin köklü bir değişimle karşı karşıya kaldığını ve bunun kaçınılmaz olduğunu da düşünmüyor, bu yaklaşımın Korona salgınının da neden olduğu psikolojik bir ruh halinin parçası olduğuna inanıyorum. Peki Koronavirüs neden küresel ölçekli yapısal bir oyun değiştirici değil? Bunun cevabını vermek için dünya düzeni olgusuna ve onun son yüzyıllarda nasıl tekâmül ettiğine bakmak gerekiyor.
Dünya düzeni
Son beş yüzyıllık dünya siyasetine dünya düzenleri perspektifinden baktığımızda üç temel sütunun ön plana çıktığını görüyoruz: güç dağılımı, politik ekonomi ve uluslararası normlar. Güç dağılımı (büyük) güçler arası rekabetinin temel seyrini belirlerken, politik ekonomi sistemin işleyiş kurallarını, uluslararası normlar ise uluslararası sosyalleşme süreçlerini doğrudan belirliyor. Örneğin güç dağılımının üç devletten daha fazla devlet arasında paylaşıldığı bir sistemde dünya düzeni çok kutuplu, iki güç arasında paylaşıldığı durumlarda iki kutuplu, tek bir aktörde temerküz ettiği durumlarda ise tek kutupludur. Son beş yüzyıllık dünya tarihine kutupluluk değişimi açısından bakıldığında ise bu üç örnek dışında uzun süre devam etmiş başka bir sistemin varlığında bahsetmek pek mümkün değil. Dünya düzeninin bir kutupluluk tipinden diğerine geçişini sağlayan temel dinamiğin ise savaş olduğu görülmektedir.
Her bir büyük savaş cari güç dağılımında yeni bir dağılımın ortaya çıkmasına neden olurken, her savaş sonrasında ise küresel düzen yeni bir paradigma üzerinde yeniden inşa edilmektedir. Bu paradigmanın özünü oluşturan ekonomik sistem ve normlar küresel ölçekte diğerlerinin de sistem içindeki konumlarını, rollerini ve hareket tarzlarını belirler. Devletler olarak ya sisteme intibak ederseniz ya sisteme karşı gelir ya da sistemin nimetlerinden yararlanmak için sisteme dahil olmak için çaba sarf edersiniz.
Korona sonrası dünya düzeninin yenisiyle yer değiştirmesi için korona salgının mevcut güç dağılımında bir değişim ortaya çıkarması, buna paralel olarak ekonomik yapının ve yapıyı kontrol edecek aktör veya aktörlerin sistemin çalışma mekanizmalarında değişime neden olacak yapısal düzenlemeleri gerçekleştirmesi ve yeni normlar ekseninde yeni küresel rejimler oluşturabilmesi gerekmektedir.
Tek-merkezli çok kutupluluk
Mevcut dünya düzenin güçler dağılımı açısından Amerikan üstünlüğüne dayalı olduğu ancak tek kutuplu olmadığı görülmektedir. Son yıllarda güçler dağılımında kayda değer büyük bir kırılma olmamıştır. Örneğin orta büyüklük kategorisinde konumlandırılabilecek hiçbir aktör bu güç statülerinde bir değişiklik meydana getirerek büyük güç statüsüne ulaşamamıştır. Ya da büyük güç statüsündeki güçler materyal güçlerinde büyük bir artışa giderek süper güç konumuna ulaşmamışlardır. Daha da önemlisi süper güç statüsünde bulunan ABD’nin güç statüsünde bir değişiklik olmadığı gibi Çin gibi aktörlerin de henüz süper güç statüsüne ulaştığını söylemek pek mümkün değildir. Elbette de küresel ölçekte bütün aktörlerin güç statüsündeki irili-ufaklı değişimlerin statik bir doğaya sahip olduğunu söylemek pek mümkün değildir. Ancak küresel sistemi, bu sistem içinde yer alan bölgesel alt sistemlerde dahi buna benzer büyük yapısal değişimler yaşanmamıştır.
Hali hazırda elimizde olan güç parametrelerine dair verilerin Korona sonrasında küresel ve bölgesel güç dağılımında büyük bir değişimin yaşanacağını söylemek için yeterli olduğunu söylemek pek mümkün değildir. Ancak bazı durumların beklenmedik şekilde gerçekleşmesi durumunda güç dağılımında yeni bir konfigürasyon ortaya çıkabilir. Eğer ABD’de ya da İngiltere’de salgından dolayı 50 milyon insan hayatını kaybeder veya İtalya’da salgın derinleşir siyasi istikrarsızlığın neden olduğu bir karmaşa ile ülke ikiye bölünürse o zaman sırasıyla küresel ve bölgesel ölçekli yeni bir güç dağılımından bahsetmek mümkün hale gelebilir. Ancak şimdilik her iki ihtimalin de gerçekleşme ihtimali de son derece zayıf görünüyor.
Eğer küresel güç dağılımında Korona nedeniyle yeni bir durumun ortaya çıkma ihtimali zayıf ise yeni bir dünya düzenin ilk ve en önemli sütununun aynı kalmaya devam edeceğini söyleyebiliriz. Bu durumda bakmamız gereken ikinci ve üçüncü düzeyler ekonomi ve küresel norm olması gerekir. Ekonomi ile ilgili de benzer bir yaklaşımı sergilemek aslında mümkündür. Zira ekonomi, güç hesaplama parametreleri arasında belki de en önemlisidir. Mevcut ekonomik veriler küresel güç dağılımının köklü bir değişimle karşı karşıya kalmadığını söylüyor. Eğer kötü (en kötü değil) senaryo, Korona sonrası küresel ekonominin karşılaşacağı zararın, toplam küresel ekonominin sadece yüzde 5’ine tekabül ettiğini ifade ediyor. Dolayısıyla ekonomik olarak yine beklenmedik gelişmeler yaşanmaz ise mevcut küresel ekonomik düzenden büyük bir kopuş yaşanmasına neden olmayacağını bize söylüyor. Öte yandan küresel normların (bunlar ekonomik ve siyasi vb. normlar) korona ile birlikte sona ereceğini iddia etmek de oldukça zor görünüyor.
Peki güç dağılımında bir değişim ihtimali olası değilse mevcut dünya düzenin yerine yeni bir dünya düzeninin ortaya çıkması mümkün mü? Bu soruya evet cevabını vermek pek mümkün değil. Ancak küresel ölçekli bir değişimin yaşanacağını ileri sürmek için birçok gerekçemiz mevcut. Bu değişim gündelik yaşamın değişiminden sosyalleşme süreçlerimize, devletin fonksiyonlarının değişiminden özgürlük, demokrasi ve milliyetçilik gibi birçok olgunun değişimine kadar yaşanacağını ileri sürebiliriz.
[TÜHA Haber Ajansı, 13 Nisan 2020]