ABD’nin Suriye’den ‘kaçınılmaz’ çekilmesinin tehlikeli yansımaları: Bu muhtemelen DEAŞ’a fayda sağlayacaktır
ABD, Suriye’nin kuzeydoğusundaki askeri varlığını sekiz yıldan fazla bir süre boyunca devam ettirdi. Başlangıçta birkaç birlik askerle başlayan bu varlık, daha sonra 2 bin 500 askere kadar yükseldi. Şu anda yaklaşık 900 askerde istikrar kazandı.
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
TÜHA Haber’in ‘Şarkul Avsat’dan Gazeteci-Yazar Charles Lister’ın makalesine göre, 2015’ten 2019’a kadar, bu güçler, Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) eğitme ve donatma konusunda merkezi bir rol oynadı ve bölgesel olarak DEAŞ’ın egemenliğini sonlandırmakta büyük ölçüde yardımcı oldu. Bu görev, 2019 yılının Mart’ ayında DEAŞ’ın son kalesi olan Bağuz’da örgütü yenilgiye uğratmakla zirveye ulaştı.
2019’dan sonra ABD güçleri, SDG’nin sadık ve yetenekli bir ortak olduğu Suriye topraklarının üçte birini kapsayan bir bölgede, DEAŞ isyanını kontrol altına almak ve ortadan kaldırmak için tek anlamlı ve etkili çabayı birleştirip güçlendirdi. Ancak kuşkusuz ABD askeri varlığı olmadan ve beraberinde getirdiği tüm istihbarat, lojistik, ateş gücü ve siyasi desteği olmadan, Suriye’nin kuzeydoğusunda DEAŞ’ın üzerindeki baskı zayıflayacak ve belki de tamamen kaybolacak.
Ancak, ABD’nin varlığının kritik rolüne ve mali etkinliğine rağmen (sadece Ortadoğu’daki ABD kuvvetlerinin yüzde 1,5’ini oluşturan 900 asker bulunuyor), ABD’nin geri çekilmesini talep eden çağrılar artıyor. Birçok bölgesel hükümetin 2023’te Esed rejimi ile yeniden ilişki kurma kararı almış olması bu baskıyı artırıyor. Ancak son dönemde bölgesel kaos ve öngörülemezlik de arttı.
ABD, Irak’taki askeri misyonunun geleceği konusunda Bağdat’la yakın görüşmeler yapmaya hazırlanırken, ABD’nin Suriye’den çekilmesinin yolu şimdiden açılmış gibi görünüyor.
7 Ekim’den bu yana, Lübnan Hizbullahı’nın İsrail’e 450’den fazla saldırı düzenlediği, İran destekli güçlerin Irak ve Suriye’deki ABD birliklerine 175’ten fazla saldırı gerçekleştirdiği, Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere 30’dan fazla füze saldırısı düzenlediği ve İran, Yemen ve Irak kaynaklı diğer füze ve insansız hava aracı saldırılarının İsrail’den Pakistan’a, Irak’tan Suriye’ye kadar bölgenin dört bir yanına yönlendirildiği görüldü.
Bu bölgesel karışıklıklar ve Gazze’deki çatışmaların ortasında ABD hükümeti Suriye’den olası bir çekilmeyi düşünüyor.
‘Foreign Policy’ dergisinde yayımladığım makalede de ele aldığım üzere, Suriye politikası ve bölgesel askeri varlığın gözden geçirilmesine rağmen henüz kesin bir karar alınmamış olsa da muhtemel bir çekilme için kriterler üzerinde çalışılıyor. Bu, güvenli ve düzenli bir çıkışın temel gereksinimlerini belirlemeyi, iktidar boşluğu yaratmayacak şekilde, düşman unsurların istismar edemeyeceği bir çıkış sağlamayı içeriyor.
Devam eden tartışmalara katılan birçok üst düzey yetkiliye göre, ABD’nin Suriye’den askeri çekilme fikri gerçekten gündemde yer alıyor, ancak nasıl, ne zaman ve hangi koşullar altında gerçekleşeceği hala belirsizliğini koruyor. ABD, Irak’taki askeri misyonunun geleceği konusunda bugün itibariyle Bağdat ile görüşmelere başlarken – ABD bu misyonu ‘geçiş dönemi’ olarak nitelerken, Irak ise ‘çekilme’ olarak nitelendirmekte- ABD’nin Suriye’den çekilmesinin yolu artık açık görünüyor, ancak kesinlikle yakın bir gelecekte olmayabilir.
Suriye’nin kuzeydoğusunda ve komşu Irak’taki ABD varlığı, DEAŞ’ın tehlikeli geri dönüşünü önlemek için hayati önem taşıyor
ABD’nin çekilmesinin iç siyasi tartışmalara dahil edilmesinin spekülasyonlara geniş bir alan açtığına şüphe yok. Bu tahminlerden biri, ABD’nin SDG ve Esed rejimi arasında DEAŞ’e karşı ortak bir anlaşmaya aracılık edebileceğidir. Ancak bu fikir neredeyse uygulanamaz görünüyor ve Washington’un istediğinin aksine DEAŞ’ı körükleyebilir. Çünkü SDG üyeleri düzenli olarak Esed rejimiyle temaslar kuruyor olsa da ikisi de doğal müttefikler olmaktan uzak. Esed rejimi hiçbir koşulda SDG’nin varlığını ve bağımsızlığını güçlendirmesine izin vermeyecektir. Diğer yandan, Türkiye kalanları yok etmek için elinden geleni yapacaktır. Kürt bileşeni SDG’de terk edilmiş hissedecekken, çoğunluğu silahlı Suriye muhalefetinden gelen SDG’deki Arap bileşenler ise kendini gerçek bir idam mangasının önünde bulacak. DEAŞ ise geri dönüş için gerçek bir fırsat görecektir.
Bununla birlikte, böyle bir anlaşmanın peşinde koşmak, örtük olarak ABD hükümetinin, geniş çapta savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işleyen ve 12 yıldır bu suçlardan sorumlu olan Esed rejimine gerçek bir meşruiyet verme ihtimalini içerebilir. Özellikle Esed’ın kendi davranışları, DEAŞ örgütünün büyümesine büyük ölçüde katkıda bulundu.
ABD’nin çekilmesi muhtemelen DEAŞ’ın lehine olacaktır. Gerçek şu ki, ABD ve SDG arasındaki Suriye’nin kuzeydoğusundaki ortaklık başarılı olsa da terör örgütü, Suriye’nin diğer bölgelerinde, özellikle de resmi olarak Beşşar Esed rejiminin kontrolü altında olan çöl bölgesinde, sessizce yeniden toparlanıyor gibi görünüyor.
DEAŞ, kırsal alanlardaki kontrolünü yeniden sağladı ve giderek artan bir şekilde gölge bir otorite olarak kabul ediliyor. Sık sık gerçekleşen ve yoğunlaşan saldırılar, rejim güçlerinde bölünmelere neden oldu. 2022’de DEAŞ en az 212 saldırı gerçekleştirdi ve bu saldırılar sonucunda 500’den fazla kişi öldü. 2024’ün ilk 10 gününde ise örgüt çoğu çöl bölgesinde olmak üzere, Suriye’de 35 saldırı düzenledi. Bu da dünya çapındaki faaliyetlerinin üçte birinden fazlasını oluşturuyor.
Suriye’de rejim kontrolü altındaki bölgelerde DEAŞ’ın yeniden yükselişiyle mücadele etmek için ABD’nin yapabileceği çok fazla şey olmasa da ABD’nin Suriye’nin kuzeydoğusunda ve komşu Irak’taki varlığı, DEAŞ’ın geri dönüşünü ciddi şekilde engellemek için hayati önem taşımaya devam ediyor. Suriye krizinin tam olarak çözülmemesi ve İran’ın bölgesel terörist vekiller ağının gücünün hiç olmadığı kadar artmasıyla, ABD’nin şu anda yapması gereken son şey, bu hassas ve kritik sahalardan güçlerini azaltmayı veya geri çekmeyi düşünmek olmalıdır.
Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.