Afrika ile Ortaklıklar: Yenilenme ve Çeşitlendirme Arasında
Geri dönüşü olmayan çok kutupluluk sürecinin güçlü bir şekilde damgasını vurduğu bir bağlamda, Birinci Suudi Arabistan-Afrika Zirvesi, Suudi Arabistan’ın dünya sahnesinde giderek daha merkezi bir rol oynama arzusunu vurgulayarak ve Afrika’ya kalkınma ve işbirliği için yeni fırsatlar sunarak uluslararası ilişkilerde bir dönüm noktasını temsil etmektedir.
TÜHA / TÜRKUAZ İnternational News Agency
Uluslararası ortaklıkların yeniden tanımlanmasına yardımcı olacağı ve Suudi Arabistan ile Afrika kıtası arasındaki ilişkilerin geleceğini şekillendireceği için bu zirvenin sonuçları yakından izlenecektir.
Suudi Arabistan bu zirve ile Arap, Müslüman ve Afrika dünyası tarafından temsil edilen önemli etki alanının liderlerini alevlenen bir uluslararası mesele olan Filistin davası konusunda harekete geçirmek istemiş gibi görünüyor. İran Cumhurbaşkanı’nın Zirve’ye katılımı Suudi diplomasisi için önemli bir olaydı.
Timbuktu Enstitüsü Bölge Direktörü haftalık köşe yazısında, Güney-Güney ekseninin yeniden canlandırılması sürecinin bir parçası olabilecek bu zirvenin önemine değiniyor.
Timbuktu Enstitüsü Müdürü Dr. Bakary Sambe ile yapılan röportaj:
Dr. Bakary Sambe, 10 Kasım’da Riyad’daki Kral Abdülaziz Uluslararası Konferans Merkezi’nde ilk kez bir Suudi-Afrika zirvesine katılmak üzere çok sayıda Afrikalı devlet başkanını ağırladı. Bu önemli diplomatik etkinlik ne anlama geliyor?
Zirve, başta Güney-Güney stratejik ortaklığı olmak üzere uluslararası ilişkilerin ve küresel ekonomik dinamiklerin gelişiminde önemli bir dönüm noktasına işaret etmektedir. Birçok Afrikalı lider Riyad’ın davetine icabet ederek ekonomik işbirliği ve siyasi bağların güçlendirilmesi için fırsat arayışına girdi. Uluslararası sahnede ihmal edilmiş gibi görünen geçiş sürecindeki bazı ülkeler bile bu zirveyi yeni ortaklıklar keşfetmek ve uluslararası ilişkilerini çeşitlendirmek için altın bir fırsat olarak görüyor. Geleneksel olarak Suudi Arabistan’ın Afrika’daki etkisi 1970’lerden bu yana dini diplomasi yoluyla kendini göstermiş olsa da kalkınma yardımı ve yatırım, özellikle 1975’ten bu yana Suudi Kalkınma Fonu ile Riyad’ın Afrika siyasetinden eksik olmamıştır. Aslında, zirvenin sonuç bildirisinde de vurgulandığı üzere, “Suudi Arabistan ile Afrika ülkeleri arasında, son 50 yılda birçok hayatî alanda 45 milyar dolardan fazla kalkınma yardımı sağlayan tarihî bir ilişki derinliği” zaten mevcuttu. Ancak Suudi Arabistan için bu, her şeyden önce BM bünyesindeki en büyük bölgesel blok olan Afrika’nın diplomatik desteğini, özellikle de krallığı yakından ilgilendiren uluslararası konularda harekete geçirmek için bir fırsattır.
Kısa bir süre önce bu zirvenin de son yıllarda başlayan çok kutupluluğun bir parçası olduğunu söylediniz. Peki, aynı zamanda dışa açılma ve ortaklıklarını çeşitlendirme gibi önemli bir aşamada olan kıta için söz konusu olan nedir?
Biliyorsunuz, 2018’de Afrika İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakanı’nın atanması gibi bir hareketlenme zaten vardı. Suudi Arabistan’ın Afrika Boynuzundaki krizleri çözme ve G5 Sahel’i finanse etme konusunda diplomatik olarak kararlı olduğunu unutmayalım. Bu zirvede söz konusu olan başlıca konular arasında Suudi Arabistan’ın Batılı ülkelere bir alternatif olarak öne sürülmesi, dini diplomasiye daha az odaklanan daha küresel bir yaklaşıma doğru bir tür geçiş yer almaktadır. Aynı zamanda Katar ve İran gibi rakiplerin etkisine karşı koyma zorluluğu var. Doğal olarak Afrika için ekonomik kalkınma ve yatırım fırsatlarına ilişkin yüksek beklentilerin yanı sıra siyasi ortaklıkları pekiştirme ve çok kutuplu bir dünyanın inşasındaki konumunu giderek daha fazla ortaya koyma gibi zorluklar da söz konusudur. Riyad’ın bölgesel nüfuzunu güçlendirmek söz konusu olduğunda bu hiç de kolay değil.
Diğer bir deyişle, Dr. Bakary Sambe, tüm klasik ve yükselen güçlerin kıtaya bu hücumuyla, uluslararası ilişkiler tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir Afrika konumlanmasını pekiştiriyor gibi görünen böyle bir durumdan Afrika gerçekten nasıl faydalanacak?
Suudi Arabistan, 2030 yılına kadar yaklaşık 25 milyar dolara ulaşacak olan Afrika’ya önemli yatırımlar yapacağını açıkladı. Sağlık, eğitim, su ve ulaşım gibi kilit sektörlerdeki kalkınma projelerini desteklemeyi amaçlayan bu yatırımlar, krallığın bölgedeki yeni yatırım stratejisine işaret ediyor. Zirvenin hemen ve somut bir sonucu olarak, ECOWAS ve Batılı ülkelerin yaptırımları altındaki Gine ve Nijer dahil on iki Afrika ülkesi ve özellikle Angola, Burundi, Burkina Faso, Cabo Verde ve Ruanda, kıtada sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etmeyi amaçlayan 580 milyon dolar değerinde bir krediden yararlanacak. Aslında Suudi Arabistan, Arap, Müslüman ve Afrika dünyası tarafından temsil edilen önemli etki alanının liderlerini alevlenen uluslararası bir mesele olan Filistin davası konusunda harekete geçirmek istiyordu. İran Cumhurbaşkanı’nın Zirve’ye katılımı, Suudi diplomasisinin dikkat çekici çevikliğini ortaya koyan bir olaydı.