Almanya Başbakanı Merkel AB’nin Patronluğuna Hazırlanıyor
TÜHA HABER / Avrupa Birliği Corona virüsü salgınının yıktığı ekonomiyi ayağa kaldırmak için tarihinin en radikal ve cesur kararlarından birini alarak, Almanya gibi zengin ülkelerin zor durumda olan ülkelerin borcunu ortak havuzdan ödemesinin yolunu açtı. Temmuzdan itibaren AB dönem başkanlığını üstlenecek olan Almanya Başbakanı Angela Merkel, virüsle mücadele ve AB’yi düze çıkarma politikalarına kaptanlık edecek.
Başlangıçta tıkanan “Next Generation EU” adlı proje, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in yeşil ışık yakması sayesinde gerçekleşti. Merkel, Corona virüsü ile mücadele, AB’nin 7 yıllık bütçesi ve AB’yi krizden düze çıkarma politikalarının tümünü AB Komisyonu’nun Alman başkanı Ursula von der Leyen ile birlikte yönetecek.
AB bütçesine katkıların ülkelerin nüfusları oranında artırılarak 750 milyar Euro ek hibe ve borç yardımı yapılması kararı alındı. AB bu ek yardımla krize karşı vuruş gücünü 1 trilyon 850 milyar Euro’ya çıkardı. 27 üye ülkenin büyümesine 2021-2022 arasındaki dönemde 1,75; 2024’te ise 2,25 puan eklenmesi planlanıyor.
Bu yardımlar öncelikli olarak, kamu reformu ve yatırımlarına doğrudan destek şeklinde yapılacak. Başka bir deyişle “iyileşme ve dayanıklılıkların” kolaylaştırılması başlığı altında, 310 milyarı hibe, 250 milyarı da kredi olmak üzere toplam 560 milyar Euro kaynak ayrılacak.
Eğer üye ülkeler tüm koşulları karşılıyorsa öncelik Corona virüsünden en çok zarar gören kırılgan bölgelere aktarılacak. Her hükümet bir yatırım planı sunacak ve bu planın AB’nin özellikle çevreci ve dijital öncelikler politikalarıyla uyumlu oluğunu gösterecek. Kabul edilen projeler çerçevesinde, tarımdan, turizm ya da enerjiye kadar pek çok sektör desteklenecek.
Aslan payı İtalya ve İspanya’ya
Plan AB ülkelerinin parlamentoları ve Avrupa Parlamentosu tarafından onaylanırsa, pastadan aslan payını 173 milyar Euro ile İtalya, 140 milyar Euro ile İspanya alıyor.
Fransa, 39 milyar, Almanya 29 milyar, Hollanda 7,5 milyar, Avusturya da 4 milyar Euro pay alacak. Hükümetler ve şirketler 2021’den itibaren sübvansiyonları almaya başlayacak.
Kilidi Almanya Başbakanı Merkel açtı
Corona krizinin Avrupa’da en çok vurduğu İtalya, İspanya ve Fransa, borçların ortak havuzdan ödenmesini savunmuş, aksi taktirde AB’nin darmadağın olacağı uyarısında bulunmuştu. Başlangıçta bu talebe karşı Avrupa içinde büyük bir “kuzey ülkeleri kampı” oluştu. Brexit sonrası İngiltere’den boşalan liberal boşluğu doldurmak isteyen Hollanda, İsveç, Avusturya ve Danimarka’nın da desteğiyle, AB ülkelerinin kriz nedeniyle artan borçlarının tüm üyeler tarafından ortak ödenmesine şiddetle karşı çıktı.
Liderlerin kriz sürecinde gerçekleştirdiği iki ayrı zirvede, “Tutumlu 4’lüler” diye de anılan bu ülkeler krizin başında Almanya lideri Angela Merkel’in de desteğini almayı başarınca, krize verilecek ekonomik yanıtta uzlaşamadı. Ancak beklenmedik şekilde tarafını değiştiren Merkel, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile düzenlediği ortak basın toplantısında, AB’nin krizden çıkması için borçların ortak ödenmesini kabul ettiğini açıkladı.
Merkel AB’nin borçlarını Almanlara ödetmeyi neden kabul etti?
Berlin’de olduğu kadar diğer AB başkentlerinde de herkes aynı soruyu soruyor: Bugüne kadar Alman halkının çıkarlarını sert bir şekilde koruyan ve diğer AB ülkelerine bütçe açıkları konusunda tavizsiz baskı yapan Merkel, nasıl oldu da İtalya’nın borcunun Alman vergi mükellefleri tarafından ödenmesini kabul etti?
Avrupa medyası, bu sorunun yanıtını iki genel başlık altında topluyor. Birincisi, 4 dönemdir Başbakanlık yapan ve Corona krizi yönetimiyle yeniden hem kendi ülkesinin hem de Avrupa’nın en güçlü lideri olmaya başlayan Merkel’in psikolojisi. İkincisi ve daha da önemlisi, Merkel ve daha geniş anlamda Almanya’nın Avrupa’daki siyasi hedefleri.
“Alman halkı Merkel’in arkasında”
Berlin’de, Hristiyan Demokrat Birlik Partisi’nin (CDU) muhafazakar kanadının yanısıra, liberal Hür Demokrat Parti (FDP) ve aşırı sağcı Almanya İçin Alternatif Partisi’nin (AfD) eleştirilerine rağmen Merkel, bu tabu yıkan karar etrafında çoğunluğu oluşturmayı başardı.
Alman Der Spiegel dergisinde yer alan bir anket, Almanlar’ın yüzde 51’inin, “borçların yüzde 25’ini Almanların ödemesini öngören planı” desteklediğini gösteriyor. Merkel, 180 derecelik dönüşünün sağlam gerekçelerini önce kendi ekibine anlatarak başladı. “Bu olağanüstü dönemde olağanüstü önlemler alınmazsa, AB’nin yoluna devam edemeyeceğini” savundu.
Bu süreçte, ulusal basının büyük bir kısmı Merkel’in AB’ye tanıdığı bu şansı olumlu karşıladı. Yeşiller Partisi ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) büyük destek verdi. CDU içinde plandan endişe duyan bir bölümse sessiz kalmayı tercih etti.
Corona salgınına kadar AB içinde attığı her adımda ortak politikaları savunmayan Merkel, 2008 mali krizi sırasında Yunanistan’a yardım planına yeşil ışık yakmadan önce Federal Meclis’in desteğini alarak Almanya’nın ulusal çıkarlarının titiz temsilcisi oldu.
Fransa’da hükümet ve diplomatlar, Almanya’nın bu konuda kendilerine destek vermesini beklemiyordu. Sorbonne konuşmasında AB’yi yenilemeyi hedefleyen Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Merkel’den beklediği desteği göremeyince büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştı.
Corona virüsü sebebiyle ölümlerin binlerle ifade edilmeye başlanmasına rağmen, Macron “birlik” çağrısı yaparken, Merkel sessizliğini sürdürdü. Bunun üzerine Avrupa’da özellikle İtalya’dan Almanya’ya karşı çok sert eleştiriler yükselmeye başladı. Roma, AB ülke borçlarının ortak havuzdan ödenmesini öngören “Corona tahvillerine” karşı çıkan Berlin’i “bencillikle” suçladı.
“Sınıfın çalışkan öğrencisi”
Franco-Alman Enstitüsü Başkanı Henrik Utterwede, Almanya karşısında yürütülen bu kampanyanın psikolojik boyutunu Le Figaro gazetesine, “Bizim durumumuz hiç de istenen bir durum değil. Geleneksel olarak Almanya hep savunma pozisyonunda oldu. Hem sınıfın en iyisi olup, hem de bencillikle suçlanmak her zaman zordur. Bu kendi içimizde bir kusur gibi hissedildi” sözleriyle anlatıyor.
Merkel’in artık “kötü polis” rolünü oynamayı bıraktığını, bu rolü 4 kuzey ülkesinden Avusturya’nın Başbakanı Sebastian Kurz’ün üstlendiğini vurguluyor.
Yunanistan mali krizi ile İtalya’nın iflasa varabilecek başarısızlığı arasında kıyaslama yapan AB uzmanları siyasi denklemin değiştiğini, Berlin’in, “bütçe istatistikleri ile oynayan bir Yunan hükümetiyle değil, aşırı sağcı Matteo Salvini’den kurtularak demokratik bir koalisyonla krizden kurtulmaya çalışan masum bir kurbanla karşı karşıya olduğunu” belirtiyorlar.
Ekonomik veriler önemli rol oynadı
Siyasi verilerin yanısıra ekonomik veriler de Merkel’in planı desteklemesinde önemli rol oynadı. Pandemi ile ortaya çıkan kriz, 2008’deki finansal krize oranla çok daha büyük etkiler yaratabilecek potansiyele sahip. Örneğin, iflas eden bir İtalya’nın Euro Bölgesi üzerinde yaratacağı domino etkisi, finans krizinden 10 kat daha fazla. Ekonomik gücünü dış ticarete borçlu olan Almanya’nın AB içindeki ticareti son derece belirleyici.
Otomotiv devi Volkswagen’in patronu Herbert Diess’in Merkel’i telefonla arayıp “ağırlıklı olarak İtalyan tedarikçilerine bağımlı olduklarını” söyleyerek baskı yaptığı da Avrupa basınında yer aldı. Merkel’in “Avrupa güçlü olmazsa Almanya bu kadar güçlü olamaz” sözleri de bunu yansıtıyor.
Merkel’in Mart ayında, İçişleri ve Sağlık bakanları tarafından “koruyucu tıbbi ekipmanların ihracatının yasaklanması” talebini de geri çevirmesinin arkasında da bu neden var.
Hükümet ortağı Yeşiller’in (Grünen) “Ya Avrupa olarak hep birlikte ayağa kalkarız, ya da ayağa kalkamayız” desteği de Merkel’i güçlendirdi. Ekonomik gerekçeler anlaşılınca Merkel “kozmetik” açıklamalara geçti. Kararın kesinlikle Alman parlamentosu ile Avrupa parlamentosundan geçeceğini, tüm uluslar onaylamadan planın yürürlüğe girmeyeceğini söyledi. Böylece toplam borcun neredeyse dörtte birini ödeyecek olan Alman vergi mükelleflerini de rahatlattı.
Merkel’in “tarihe geçme” planı
Angela Merkel, AB’nin dinamosu sayılan Fransa-Almanya ikilisini de yeniden harekete geçirdi. Şimdi, finansal kriz, terör salırıları, göç krizi ve ardından pandemi kriziyle her defasında sarsılan AB, bu derin krize çözüm olarak sunulan plana evet diyecek mi?
Bu soru 18-19 Haziran’da toplanacak AB liderler zirvesinde yanıt bulacak. Zirvenin arından AB dönem başkanlığı 1 Temmuz’dan itibaren Almanya’ya geçecek.
AB’nin 6 aylık gündemi
Merkel pandemi nedeniyle takvim değişmezse, ABD ve Çin arasındaki yükselen soğuk savaş ortamında, Eylül ayında Çin-AB zirvesine de başkanlık eden lider olacak. Brexit sonrası varılması gereken anlaşma, pandemi nedeniyle ertelenen ve AB’nin geleceğini belirleyecek konferans, AB’nin önümüzdeki 7 yılını belirleyecek olan 2021-2027 bütçesi gibi konu başlıkları, Merkel ve Alman Komisyon Başkanı Von der Leyen’in ana gündemi olacak.
La Croix gazetesine Merkel’in yeni dönemini değerlendiren Sorbonne Üniversitesi çağdaş Almanya uzmanı Hélène Miard-Delacroix, AB borçlarının ortak ödenmesi projesi kabul edilirse bunun Merkel için tarihi bir başarı olacağını belirtiyor ve ekliyor: “Bu Merkel’e AB’nin kurucu ruhunu temsil eden ‘Schuman anını’ yakalama şansı veriyor. Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun kurulduğu ortam ile bugün yaşanan kriz arasında, endüstriyel çıkarları birbirine bağlama açısından ciddi bir benzerlik var.”
CDU içinde, bütçe açıklarına karşı sert politika izleyen eski Maliye Bakanı Wolfgang Schauble gibi en muhafazakar isimler bile, Avrupa’da finansal dayanışma fikrini destekliyor. Alman Temsilciler Meclisi Başkanı Schauble, Merkel’e parlamento desteği çıkacağından endişe etmediğini dile getiriyor.
AB’de “4 tutumlular” diye anılan ve plana karşı çıkan Hollanda, Avusturya, Danimarka ve İsveç’inse, muhafazakar ya da populist partilerin yönettiği bu ülkelerin daha çok iç politikaya dönük kaygılarla plana karşı çıktıkları düşüncesiyle, ‘Green deal’ projesi kapsamında bu ülkelere öncelikler tanınarak ikna edilmesi planlanıyor.
Haber: Arzu Çakır / VOA
[TÜHA Haber Ajansı, 30 Mayıs 2020]