Gazeteci ve yazar Yılmaz Akıncı’dan ‘Peşimdeki Melek’
Gazeteci ve yazar Yılmaz Akıncı’nın ilk kitabı ‘Peşimdeki Melek’ (Mona Kitap) okuyucularla buluştu.
Akıncı, Paris’te başlayan hikâyesinin, savaş bölgelerinde zaman zaman arkadaşları ile yaşadığı deneyimle milyonlarca insanın yaşamına mal olan savaşı ve barışı irdeliyor.25 yıllık meslek hayatında ölümle yaşam arasında savaş muhabiri olarak yer alıp birçok feci olayı dünyaya aktarmış ve adını uluslararası basına başarılarıyla yazdırmış olan gazeteci yazar Yılmaz Akıncı, “Peşimdeki Melek” adlı kitabını, anlattı
Bir gazetecinin ölüm ve yaşam arasındaki hikâyesini anlatan Akıncı saflığın, adaletin, masumiyetin rengi olan beyaz renge adadığı, Türkiye’den de izler taşıyan kitabında savaşların toplumlar üzerindeki etkisini bir gazetecinin sahadaki deneyimleri ile sunuyor.
Peşimdeki Melek / Yılmaz Akıncı / Mona Kitap / 160 s. / 2022
25 yıllık meslek hayatında ölümle yaşam arasında savaş muhabiri olarak yer alıp birçok feci olayı dünyaya aktarmış ve adını uluslararası basına başarılarıyla yazdırmış olan gazeteci yazar Yılmaz Akıncı, “Peşimdeki Melek” adlı kitabını, Birlik Gazetesi köşe yazarı Sema Sezen’e anlattı.
‘SURİYE SAVAŞI GAZETECİLERİN HEDEF ALINDIĞI EN KANLI SAVAŞ’
Her saat, her dakika, her saniye ölümle burun buruna kaldığınız bir meslektir savaş muhabirliği… Hangi saniye hangi depremde, hangi kurşunla veya bombayla öleceğinizi bilemezsiniz. Hiçbir sigorta yaşamınızı garantileyemez. Çünkü siz, en kanlı en acı olayları dünyaya aktarmak için görevlisinizdir. Gazetecilik mesleğinin en kutsal alanı olan savaş muhabirliğini başarıyla 25 yıldır icra eden Yılmaz Akıncı, “Peşimdeki Melek” adlı kitabını Mona Yayınları aracılığıyla okurlarla buluşturdu. Akıncı’ya, bir solukta heyecanla okuduğumuz romanı hakkında merak ettiklerimizi sorduk.
-Bu kitabı yazma sürecinizi anlatır mısınız?
Şimdi 2011 ve 2013 yılları benim için çok zorlu geçen yıllardı. Özellikle daha öncesinde de ben Irak, Suriye, Afganistan, Türkiye içerisinde birçok haberde görev almıştım. Çatışma ortamları, düşük yoğunluklu savaş ya da Irak’ta gibi hızlı gelişen bir savaşın yanı sıra süregelen daha düşük yoğunluklu savaş ortamlarında bulundum. Ama 2011’de kitapta da görüneceği, okununca anlaşılacağı gibi çok farklı bir süreç gelişti. Öncelikle İran, Irak ve Türkiye sınırında bir saldırı, arkasından Van depremi, onun arkasından Suriye’deki savaş ile yoğun bir süreç oldu ve bu süreci bir kitap haline getirmek istedim. İlk başta daha gazeteci gözlemi ve deneyimlerini gerçekleriyle yazmaya çalıştım ama sonra bunun okuyucular tarafından daha romansı bir şekilde yansıtılınca beğenileceğini düşündüm. Böylelikle kitabı yazmaya karar verdim.
-Okurlara ne gibi bir katkısı olmasını arzu edersiniz?
Öncelikle insanın hayatını sorgulamasıyla ilgili çok nokta var. Kitap, özellikle anlamsız şiddet ve doğaya karşı verdiğimiz bir savaşın ortasında. Sürekli ölümle kalım arasındayız aslında. Buna rağmen hayatın bir şekilde devam edebilmesi gerektiği ve bir gazetecinin gözünden açıkçası nasıl bir süreç geçirildiğini; 2011, 2012, 2013 yılları Türkiyesi’nden; hem İstanbul’dan, hem Suriye’den, Suriye sınırından neler yaşandığını ve nasıl hikayeler olduğunu insanların görmesini istedim açıkçası. Bu nedenle böyle bir kitap ortaya çıktı.
– Kitabınızın yabancı dillere çevrilip yurt dışında basılması için çalışmalar yaptınız mı?
Açıkçası daha yeni çıktı bu kitap. Yayıneviyle görüşüp bu konuda çalışmalar yapmayı tabii ki çok isterim, özellikle başka dillere çevrilmesini. Yayınevi bu konudaki kararını kitabın ilk tepkilerinden yani kitaba gelen ilk okuma oranları ve benzeri durum gibi göstergelerden sonra karar verecektir. Tabii ki çok isterim başka dillere çevrilmesini.
-Öncelikli olarak hangi dillere çevrilmesini istersiniz?
Öncelikle Fransızca, Rusça ve Arapça üç dilde olmasını çok isterim.
“GAZETECİLERE KARŞI KORUYUCU ÖNLEMLER ALINMALI”
-Gazeteci ve özellikle bu meslekte savaş muhabiri olarak çalışanlar için ekstra alınması gereken bir önlem veya ek katkı ne olabilir hiç düşündünüz mü?
– Biz gazeteciler her zaman savaş bölgesinde bir üçüncü göz olarak yer alıyoruz ve daha objektif olduğumuz için zarar görmeyeceğimizi düşünüyoruz. Ancak maalesef birçok noktada gazetecilerin hedef alındığını görüyoruz. Suriye savaşı da bu gazetecilerin hedef alındığı savaşlardan en kanlısı dünya tarihinde. Bu açıdan bunlarla ilgili tabii ki dünya kamuoyunun farkında olması gerekir. Ülkelerin, savaşan ülkelerin gazetecilere yönelik özellikle koruyucu önlemler alması gerekir. Bunların tabii ki dünya çapında korunması gereken, gerçeği topluma aktarması gereken bu insanların daha iyi şartlarda, daha iyi koşullarda, daha az tehlikeyle görev yapması gerektiğine inanıyorum.
– Kitapta adını geçirdiğiniz arkadaşlarınız gerçek mi?
Bu bir fiction (kurgu). Yani bu kurgu bir eser. Ama tamamen gerçek olaylara dayanılarak yazılan bir kitap. Bu açıdan içinde adını geçirdiğim insanların hiçbirinin gerçek adı değil. Bu kitabı yazarken tabii konuşmuştum birçoğuyla. Olumlu olacağını düşündüklerini söylediler ama son halini okuduktan sonra muhtemelen dönüş yapacaklardır.
-Siz hayalini kurduğunuz ilgiyi gördüğünüzü düşünüyor musunuz?
Şu ana kadar çok pozitif reaksiyonlar var. Pozitif dönüşler var. Okuyanlar çok beğeniyor. Özellikle kitabın içindeymiş gibi, o an sanki ben de oradayım gibi yaşıyorum hissi uyandırdı deniyor. Akıcı bir roman oldu. Bunun için de çok sevinçliyim. Açıkçası yazarken de belirtmemiştim ama yazarken de ben çok derin analizler de yapabilirdim. Daha böyle kişilik analizlerine, geriye dönük bazı şeyler de verilebilirdi diye düşünüyorum ama kitabın okunabilmesi ve daha akıcı bir dile sahip olması için bunları yapmadım. Daha az sayfayla belki daha az detay vererek ama dolu dolu bir kitap yazdığımı düşünüyorum.
[TÜHA Haber Ajansı, 8 Aralık 2022]