enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
SON DAKİKA
10:58 Türk kimliğinin harcı Türkçenin özellikleri!
22:58 Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan milli sporculara tebrik
22:49 Yumaklı ve Yerlikaya başıboş köpek sorununu görüştü
22:33 Suriye’nin YPG ile imzaladığı anlaşma
22:10 Cumhurbaşkanı Erdoğan: Terörsüz Türkiye girişimimizle cesur bir adım attık
21:51 Avrupa’nın En Büyük Savunma, Havacılık Ve Uzay Kümelenmesi ‘Saha İstanbul’dan haberler!
21:33 Türk medya kuruluşlarında birçok haberle Ermenistan’ın resmi tutumu dış politika konularında aktarıldı
21:06 Azerbaycan ve Ermenistan Anlaştı: Güney Kafkasya’da Barış Kapıları Açılıyor mu?
11:14 Nehir havzalarında, sulak alanlarla denizler paydaştır !
10:52 Damlaya damlaya göl olur!
11:25 Gazeteci Oktan Erdikmen’den yeni kitap: Dünyanın En Vahşi Hayvanı
11:08 Türk-Alman Dostluk Federasyonu’nun (DTF), geleneksel “Kybele” ödülü Almanya’dan König ve Türkiye’den Böcek’e verildi
10:15 Aliyev, Azerbaycan’ın D-8 Teşkilatına üyeliğinin onaylanmasına ilişkin kararnameyi imzaladı
09:59 Çin merkezli sosyal medya platformu TikTok, ailelerin sosyal medya deneyimini daha güvenli ve dengeli hale getirmeye yönelik yeni özellikler sundu.
09:45 İngiltere’nin Birmingham kentinde biriken çöpler, halk sağlığı açısından ciddi risk oluşturuyor
09:31 İngiltere bu ay ikinci kez Ukrayna konulu toplantıya ev sahipliği yapıyor
09:16 ABD Başkanı Trump, sosyal medya paylaşımında ABD ordusuna Yemen’deki Husilere karşı operasyon emri verdiğini duyurdu
08:45 Zamanla Milli Şairimiz, İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy’u ananlar çoğalır…
08:24 Kolorektal kanser, Türkiye’de en sık görülen üçüncü kanser türü
07:46 Milli Gururumuz Uluslararası Arenada 5. Kez Öne Çıktı!
TÜMÜNÜ GÖSTER →

GÜNÜMÜZDE İSTİHBARAT SAVAŞLARI

GÜNÜMÜZDE İSTİHBARAT SAVAŞLARI
23.11.2024
A+
A-

GÜNÜMÜZDE İSTİHBARAT SAVAŞLARI
Doç. Dr. Merve Seren YEŞİLTAŞ
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi
GİRİŞ
İstihbarat ile ilgili genellikle kamuoyunda yanlış bir algı var, istihbarat “sokakta birkaç terörist
gördüm.” veya “yolda bir tane bomba gördüm, şunu gördüm ama tespit edemedim.” dediğimde
bunun istihbarat olarak algılanıyor. Burada vatandaş olarak veya herhangi bir istihbarat
kurumunda çalışan kişi olarak ilk elden verdiğim bu bilgi ham bilgidir. Buna istihbarat demeyi
doğru bulmuyorum. Çünkü o şüpheli paketin içerisindeki bir bomba olabilir ancak o etkisiz
bombadır belki de uzaktan kumandalı bombadır, belki dokunduğun anda patlayan bir
bombadır. Dolayısıyla ne zamanki bir bilgiyi siz işleme sokuyorsunuz istihbarat kurumları
tarafından ne zaman ki o bilgiyi o ham veriyi daha doğrusu işlemeye başlıyorsunuz ve onu
analiz ediyorsunuz; analiz ettikten sonra o bilgiyi eyleme geçirilebilir kılıyorsunuz işte o zaman
istihbarat üretmiş oluyorsunuz. Onun dışında bizim ürettiğimiz bilgiler veya bizim birbirimizle
paylaştığımız bilgiler aslında istihbarat değeri olan ancak ham verilerdir. Dolayısıyla bir bilgiyi
istihbarata dönüştüren şey onu nasıl kıymetlendirdiğimiz ile ilgilidir.
Bahsi geçen şüpheli paketin sokakta olması evet bir istihbarat değeri taşır ama o sokakta hiç
kimse yoksa hiç kimseye tehdit oluşturmuyorsa onun istihbarat değeri düşüktür. Bu şüpheli
paket askeri bir kurumun önünde ise veya önemli bir geçiş hattı üzerindeyse askeri araçların
geçtiği, devlet kurumlarının yolları gibi o zaman da onun istihbarat değeri çok yüksek bir bilgi
haline gelir. Dolayısıyla bir istihbarat kurumu ham veriye baktığımızda ister emniyet teşkilatı
olsun ister askeri olsun ister NATO olsun ilk önce onun değerine bakmaktadırlar. Bu değeri de
aslında biz istihbarat olarak üç temel aşamaya ayırıyoruz: Taktik, operatif ve stratejik. Bazı
ham veriler vardır ki doğrudan size onun stratejik istihbaratın içinde değerlendirirsiniz yani
çok önemli bilgi konumunda olur. DHKPC’nin yeniden eyleme geçme safhası olabilir,
PKK’nın silahsızlanmayı bir hafta sonra ateşkesi iptal etmesi olabilir veya biyogüvenlikle
alakalı bir istihbarat olabilir. Bunun içerisinde medikal istihbarat olabilir. Covid-19 virüsünün
yayılması, virüsün bizatihi laboratuvarlarda yayılması gibi durumlar olabilir. Dolayısıyla
bakıldığında, taktik düzeyde baktığımda o neyi hedef alıyor? Sivil vatandaşları mı hedef alıyor,
sivilleri hedef alabilir yine bir hamle ile ama hangi sivili hedef aldığı da benim için önemli
herhangi bir bireyi mi hedef alıyor yoksa bir generali mi hedef alıyor? Dolayısıyla o bilgi taktik
bir veri olsa bile taktik bir istihbarata dayalı olsa dahi o ham verinin hangi hedefe yönelik
olduğu büyük önem taşımakta. Taktiğin içinde bile stratejik seviye ayrılıyor yani dolayısıyla
bunlar böyle kendi içerisinde çok kompakt ve bir o kadar da kendi içerisinde sınıflandırmaya
ayrılıyorlar. Sözünü ettiğimiz üzere bizlerin paylaştığı ve artık sosyal medyanın da
imkanlarıyla bize kazandırdığı hepimiz bir istihbarat niteliği taşıyan verileri toplayabilme,
bunları sosyal medya aracıyla paylaşabilme yetkisine sahibiz. Ancak önemli olan şey eyleme
geçirilebilir olması. Kişinin o şüpheli paketi gördüğünde, o teröristi gördüğünde o terörist nasıl
bir tehdit yöneltiyor ve o teröriste karşı nasıl bir eyleme geçeceğim yani bir noktada o ham
veriyi nasıl kıymetlendirdiğim ile alakalı olan bir durum. O terörist siyasi suçlara bulaşmış bir
terörist olabilir, silahlı eylemleri düzenleyen tertipleyen ve icra eden bir terörist olabilir.
Dolayısıyla ben bu istihbarata nasıl yaklaşacağım ve onu nasıl eyleme geçireceğim sorularına
karşı bu kadar değerli olan kurumsal zihniyet bunu gerektiriyor.
İSTİHBARATIN ÜRETİMİ
İstihbaratın üretimi dediğimde birincisi istihbaratta ne yani basit olarak baktığınızda ham
veriden mutlak suretle ayırmalıyız. İkincisi istihbaratı nasıl üretiyoruz, günümüzdeki en büyük
zorluk bu. Hepimiz istihbarat niteliği taşıyan verileri üretiyoruz, yani ben bir akademisyen
olarak veya bir öğrenci olarak saha çalışmasına gidebilirsiniz. Doğu bölgesinde bir pilot
uygulama başlatabilirsiniz, siz de istihbarat niteliği haiz bir araştırma ortaya koyarsınız. Bir
öğrenci o esnada Ukrayna’da yüksek lisans yapıyor olabilir veya Erasmus programıyla gitmiş
olabilir ve savaşın ortasına düşersiniz. O anda anlık cari istihbarat niteliği taşıyan verileri de
sosyal medyadan, Telegram’dan paylaşabilirsiniz, istihbarat kurumları kendi görevlilerini
gönderirler veya istihbarat kurumlarının kendi adlarını değiştirdikleri diyelim büyük bir
casusluk ağı vardır onlar sizin için o ülkenin yerel casuslarıdır. Yani yerli ve yerel casuslar çok
önemli bir sızdırma ve de orada yetişen casuslar var. Dolayısıyla bir de onlardan bilgi
alabilirsiniz. Ancak sonuçta buradaki sıkıntı şu; bir anda bakıyorsunuz devlet istihbarat
üretiyor, bir anda bakıyorsunuz vatandaşlar istihbarat değeri üretiyor, üniversiteler üretiyor,
düşünce kuruluşları üretiyor, STK’lar üretiyor, proje merkezleri üretiyor.
Her birimiz istihbarat niteliği taşıyan bir veri üretiyoruz. Şimdi bunların hepsi istihbarat
kurumları tarafından toplanıyor, istihbarat kurumlarının üzerine o kadar büyük bir bilgi dalgası
oluşuyor ki sıkıntı da burada başlıyor. Karşımızda üç farklı vatandaş olduğunu varsayarsak
bunlardan bir tanesi belki bir istihbarat kurumundan daha değerli istihbarat verisi paylaşmış
olabilir. Onların topladıklarının ardından o bilgileri tasnif ederken istihbarat kurumları o kadar
büyük bir bilgi akınıyla karşılaşıyorlar ki doğru ve en değerli bilgiye ulaşmak zor bir süreç
halini alıyor. Her ne kadar akış güçlü olsa da kişinin yaptığı şeyi göz ardı ettiğimde çok büyük
bir stratejik zafiyetle karşılaşabilirim. Buradaki en basit örneklerden bir tanesi 11 Eylül’dür.
Tabii 11 Eylül’ün saldırılarının önlenemez bir sürü nedeni var ama basit bir neden olarak şunu
görebilirsiniz. Oradaki teröristlerin business class ile uçuyorlar ama baktıklarında ayakkabıları
yırtık, delik deşik üzerindeki kıyafetler çok eski, şahıslar daha önce hiç business sınıfta
uçmamışlar, daha hiç pasaportlarında başka bir uçuşları yok. Dolayısıyla bu da bir istihbarat
ve oradaki hostesin aslında belki tespit etmesi yani ondan bu istihbarat niteliği haiz bir ham
veri, şüphelenmeyi aslında daha o safhada bekliyorsunuz ya da oradaki pasaport kontrolündeki
polisten mi bekliyorsunuz, güvenlik görevlisinden mi bekliyorsunuz? Dolayısıyla istihbarat
kurumlarının elinde 10 milyon kişilik bir ordu yok. Yani her bir vatandaş için her bir teröristi
takip edecek bir tane istihbarat personeli yok. İstihbarat aslında ülkeye ait bir zihniyettir. Bunu
o havaalanındaki bir hostes tespit edebilir, sokaktaki bir vatandaş tespit edebilir ama günün
sonunda geldiğimizde 11 Eylül saldırısında o ham veri size geldiğinde, uçak kalkmayacak; biz
bu kişileri sorguya çekelim, uçağa bindirmeden bir kontrol yapalım demek işte o anda oradaki
sorumlu havaalanı polisi olabilir, bölgesine göre askeri istihbarat personeli, jandarma olabilir,
ulusal güvenlik ekipleri olabilir. Her ülkenin istihbarat kurumunun kendi içerisinde teskin
dediğimiz farklı bir görevlendirme sistemi vardır.
Dolayısıyla istihbarat kurumlarının bugünkü en büyük sorunu şu, herkes istihbarat ürettiği için
bunun hangisinin daha kıymetli olduğunu bilmek gerçekten anlamda çok zor. Hangi bilgiyi
tasnif edeceğinizi, hangi bilgiyi nereden toplayacağınızı, size sağlanan bilginin kontrolünü
nasıl ve kimler tarafından sağlayacağınızı gibi sorular çok uzun zaman istiyor. Zaman isteyen
şeyler olduğunda, kişinin bir ihbarda bulunduğu takdirde o ihbar da sonuçta her istihbarat
kurumu içerisinde askeriyede olduğu gibi evet doğru bir kompartmasyon var ama
kompartmasyonların içerisinde de bir hiyerarşi var. Siz onu belki işte arkadaşınıza o meslekteki
meslektaşınıza söyleyeceksiniz; şube müdürüne gidecek, amirinize gidecek, daire başkanına
gidecek, oradan müsteşar yardımcısına geçecek, müsteşara gidecek gibi uzun bir yolu var.
Yani bu silsile eyleme geçtiğinde ben hemen tedbir alayım şeklinde bir girişimin oluşması güç
olmakta. Dolayısıyla istihbarat kurumlarının istihbarat üretimi bu kadar kolayken üretilen
istihbarata karşı eyleme geçme bu kadar da yavaş ve ne yazık ki bürokrasiye takılan bir sonuç.
Bir diğer husus, istihbarat üretimi. İstihbaratı topladım, istihbaratı ayrıştırdım, daha sonrasında
örneğin Ukrayna ile alakalı istihbarat topluyorsanız, bir kısmı askeri istihbarat, bir kısmı siyasi
istihbarat, bir tanesi ekonomik istihbarat, bir tanesi lojistik istihbarat olabilir. Sonuçta bunları
kendi içerisinde klasifiye ediyorsunuz klasifiye ettikten sonra bunları kıymetlendirmeye,
işlemeye tabi tutuyorsunuz. İşte bu noktada bunların deşifresini mi yapacaksınız, tercümandan
mı faydalanacaksınız, başka bir kurumdan kontrol mü isteyeceksiniz, görüş mü isteyeceksiniz,
katkı mı isteyeceksiniz? Daha sonrasında ise bilgiyi kıymetlendiriyorsunuz, bu çok değerli ya
da bu değerli değil diye kendi içerisinde bir ayrıma gitmeniz gerekmekte. Daha sonra
değerlileri de yüksek öncelikli, orta öncelikli ve düşük öncelikli şeklinde veya düşük olasılıklı
olarak kendi içerisinde gruplara ayrılmakta. Tüm bunların yapılmasının ardından bir de son
tahlilde elinizde bulunanların analiz aşaması var. Çok başarılı şekilde önceliklendirme yapıldı
ama bu önceliklendirme içerisinde de başka önceliklendirmeler var. Ukrayna’dan istihbarat
toplarken Rusya’dan da istihbarat topluyorum. Dolayısıyla Ukrayna için önceliklendirme bu
ama Rusya’nın önceliklendirilmesi için de önemli. Dolayısıyla analiz edilen konu bu oluyor.
Ne tarafa doğru daha fazla odaklanmalıyım? Çünkü düşünülmesi gereken hiçbir ülke yok ki
aynı zamanda bütün istihbarat her konuda her tehdide karşı aynı oranda istihbarat toplayıp aynı
oranda cevap versin, bunun mümkünatı yoktur. Dolayısıyla bir anda siz önceliklendirme
yaparken sizin odak noktanızı, emeğinizi, paranızı, teknolojinizi hangi kanala ayırmak
istediğinizi de kendi içerisinde belirliyorsunuz. Tabii bunu aynı zamanda siyasi karar alıcılar
da karar veriyor. Yani sadece her şey istihbarat kurumlarının tek elinde gerçekleşmiyor. Bu
durumda rolleri çok büyük olabilir ancak karar verme aşamasında siyasi karar alıcıların elinde
bulunmakta. Bu durum ne tamamen siyasi karar alıcıların ne de istihbaratın tek elinde
gerçekleşir. Ortada birlikte bir çalışma çıkmaktadır. Ancak son tahlilde kararlar ekseriyetle
siyasi mercilere aittir.
Bahsi geçen istihbaratı ürettikten sonra analizi de yapıldı ve ki bu önemli. İŞİD veya PKK,
DHKPC terör örgütleri veya HTŞ, Taliban, El Kaide olabilir. Bunları kendi içerisinde yaptıktan
sonra bunu dağıtıma sokulmakta. Dağıtıma sokmak emniyetin ürettiği istihbaratı bir istihbarat
havuzuna atılmakta. Her ülkenin istihbarat üretimi farklı, Türkiye’de diyelim ki 5-6 tane kurum
istihbarat üretmekten, paylaşmaktan sorumluysa; Amerika’da 18 tane istihbarat teşkilatı,
İngiltere’de 9-10 tane var ve bundan kaynaklı olarak onlar dağıtımlarını yaparken hepsinin
prosedürleri çok farklı hale gelmekte. Bazen dağıtıma çıkarsınız bazen de dağıtıma çıkmazsınız
bu durum bir zorunluluk olmayabilir. Çünkü bazı durumlarda elde edilen istihbaratın başka bir
kurumla dahil paylaşılmayacak kadar önceliği hayizdir. Yani başka bir kurumu bilginin
içerisinde soktuğunuzda o istihbaratının güvenilirliğini ve güvenliğini tehlikeye atma durumu
ortaya çıkabilir. Bu istihbaratı sadece o kurum eyleme geçirmek zorundadır ama bazı şeyler
vardır ki ilk önce eyleme geçirdikten sonra onu paylaşıma sokulmaktadır. Kurum yaptığı
işlemleri diğer kurumlar ile daha çok ortak operasyonlar varsa mesela Türkiye’nin şu andaki
Suriye operasyonu kamuoyunda sıkça yansımakta “MİT ve TSK iş birliğinde yapılan”
şeklinde. Dolayısıyla bu durum şunu söylüyor demek ki müşterek olarak bir istihbarat
üretiyorlar, müşterek olarak paylaşıyorlar, müşterek olarak eyleme geçiriyorlar. Ancak
emniyetin gerçekleştirdiği uyuşturucu operasyonlarındaki oradaki istihbarat sadece emniyete
aittir. Eğer stratejik niteliği çok büyükse jandarma ve MİT’te operasyonun içerisindedir.
Dolayısıyla buna her ülkenin kurumsal yapısı ve kurumsal kültürü paylaşması görevlendirmesi
birbirinden çok farklıdır. İstihbarat savaşı ne demek? A ülkesinin, B ülkesine elli ya da yüz
tane casus göndermesi istihbarat savaşı olmamakta. İstihbarat savaşı demek topyekun bir
istihbarat mantalitesi ile savaşmak demektir. Bunun için de genellikle istihbarat savaşı taktik
ve operatif seviyede değil, stratejik seviyede bir savaştır. Burada istihbarat savaşı içerisinde
özellikle altını çizmek gerekir, psikolojik harekat vardır. Yani psikolojik savaşlar vardır, bilgi
savaşları vardır diğer adıyla enformasyon savaşları, bunun içerisinde siber savaş vardır, bunun
içerisinde ekonomik savaş vardır, bunun içerisinde ticaret savaşları vardır, bunun içerisinde
örtülü operasyonlar vardır, yıkıcı faaliyetler vardır, bölücü faaliyetler vardır, sabotaj vardır,
siber uzaydaki farklı başlatılan uzay savaşları vardır. Trump döneminde en fazla damga vuran
konulardan bir tanesi veya Çin’in en fazla suçlandığı ticaret savaşları vardır. Dolayısıyla bir
istihbarat savaşı sadece konvansiyonel olmayacak veya o ülkeye yönelik bir istihbarat savaşı
denildiğinde sadece oradaki beş yüz tane casusun oraya gönderilmesi değildir. Ancak şu soruyu
da sormak gerekir. “Rusya-Ukrayna savaşı başladığında neden biz ona da istihbarat savaşı
diyoruz?” Aslında Ukrayna sadece bunun küçük bir örneklemi. Rusya-Ukrayna savaşı bize
şunu gösterdi, istihbarat savaşı Batı ile Rusya arasında çok daha sert bir evreye geldi. Olay
Rusya ve Ukrayna’nın istihbarat savaşı değil. Olay Rusya’ya karşı Batı’nın istihbarat savaşıydı.
Dolayısıyla buradan baktığımızda bölgesel ve küresel ölçekte buna bir istihbarat savaşı
diyebiliriz. Dolayısıyla yine istihbarat savaşlarının içerisinde var olan istihbarata karşı koyma
(İKK) faaliyetleri çok önemli. Karıştırılmaması gereken bir konu olarak istihbarata karşı
koyma farklı bir şey, karşı istihbarat farklı bir şeydir. Karşı istihbarat dediğimiz aslında siz
aktif pozisyonunda oluyorsunuz. İstihbarata karşı koymada ise kendi bilgileriniz, kendi
değerlerinizi, kendi kurumsal bilgilerinize karşı savunma pozisyonundasınız yani birisi biraz
daha aktif, bir diğeri pasif pozisyonunda. Örtülü operasyonlar, sabotajlar, bölücülük gibi
aklınıza gelecek aslında her türlü faaliyeti örtülü operasyon içerisine dahil edebilirsiniz. Bu
örtülü operasyon içerisinde isyan çıkartma günümüzde en fazla karşılaştığımız hususlardan bir
tanesi. Mobilizasyon, “insurgent” yani öyle bir çatı kavramı oldu ki ayaklanma, direniş olarak
çok fazla karşımıza çıkmakta. Bunu bir halkın bir işgale karşı direnişi de yapabilirsiniz; bir
terör örgütüne de, bir yönetime karşı da. Bu anlamda baktığınızda birçok istihbarat savaşının
içerisinde bir sürü kendi alt segmenti var, dolayısıyla istihbarat savaşları çok inanılmaz
derecede komplike durumlardır. Bunun hangi alanından çekip bakmalıyız, tutmalıyız,
hangisine odaklanmalıyız bu önemli. Bir diğer husus da istihbarat savaşının tarafları kim,
devlet mi? 30 Haziran’da askeri uluslararası örgüt olarak NATO’nun stratejik konsepti de
yayınlandı. NATO’nun 3 tane temel prensibi var, birinci prensibi savunma ve caydırıcılık,
ikincisi kriz yönetimi ve kriz engelleme, üçüncüsü de işbirlikçi güvenlik yaklaşımı. Burada
NATO’nun yani son yıllardaki 2010’daki Lizbon strateji belgesine kadar yayınlanan strateji
konseptine kadar şöyle bir algı vardı, formasyonel tehditleri ön planda tutuyordu. Ancak 2010
yılı itibariyle asimetrik tehditler daha fazla ön plana girmeye başladı. Bunun içerisinde
Estonya’daki siber savaştan WikiLeaks davalarına, Çin hacker gruplar, “fast check” grupları ki
Rusya’nın tarihsel mirasında ve istihbarat mirasında çok önemlidir. “Active measures” olarak
adlandırılan aktif tedbirler mirası seçimleri engelleme, ticareti engelleme, lojistik kaynakları
bozma veya oradaki yatırımları önleyici hamlelerde bulunma gibi aksiyonlar alınmaktaydı.
Tüm bunlara baktığımızda NATO şu şekilde yaklaşmakta, örgütün karşısında konvansiyonel
güvenlik tehditlere var ama 2010 sonrasındaki asimetrik tehditler karşıma çıktı. Şimdiki
konsept ise ne konvansiyonel ne asimetrik, aslında her şey hibrit tehditlerle oluşmaktadır. Artık
vekalet savaşları içerisinde vekalet savaşçıları var, Ukrayna savaşın içerisinde de istihbarat
savaşı da var, dolayısıyla karşılaştığımız trend savaşın içerisinde bir başka savaşın oluşması.
Ukrayna ve Rusya savaşı konvansiyonel değil aslında hibrit bir savaş. Savaş içerisinde savaşa
tanıklık ediyoruz, konvansiyonel içerisinde asimetrik var, geleneksel olmayanlar var, gıda
savaşı gibi, ekonomik savaş gibi çeşitlilikleri görmekteyiz. Dolayısıyla istihbarat eski sistem
içerisinde askeri tehditlere fazla yönelirken günümüzde özellikle siyasi istihbarat, askeri
istihbarat, lider istihbaratı, iletişim istihbaratı, sosyal medya istihbaratı antropoloji, demografi
gibi çeşitlerinin önemi artmıştır. Artık istihbaratın konuları o kadar fazla genişledi ki istihbarat
savaşı dediğinde bunun sadece bir askeri tehdit olarak görürseniz çok yanılırsınız. Bunun
içerisinde her şeyi koymak zorundasınız. Karadeniz’deki ulaşım hatlarından, gıdaların veya
diğer ürünlerin ham maddelerin transferinden, bir füzenin veya kimyasal silahlardan nükleer
silahlara kadar. Bunların tamamı ile savaşların içerisine dahil ediyorsunuz ve buradaki
sıkıntımız şu, istihbarat savaşlarının içerisinde devletler vekalet savaşlarında olduğu gibi
istihbarat kurumlarının her zaman çok fazla kullanmak istemiyorlar. Çünkü burada siz ne kadar
fazla istihbarat kurumlarını kullanırsanız yetiştirdiğiniz personelin deşifre olma ihtimalini o
kadar artırırsınız. 2014 yılında Ukrayna’daki hadiselerden sonra Batı’dan beş yüz Rus ajanı
sınır dışı edildi. Bunun üzerine Rusya’da 200’e yakın Batılı kişiye sınır dışı etme, ajan olmakla
itham etti. Dolayısıyla bu istihbarat savaşının sadece bir göstergesiydi.
Ajan, doğrudan kuruma çalışan bir kişi de olabilir; kurumda çalışan bir kişinin devşirdiği
farklı şekilde kendi ajan ağını oluşturduğu bir grup casus da olabilir, çiftlikte de çalışan yerli
kaynaklar olabilirler, oraya giden bir öğretmen de olabilir, bir sporcu da olabilir, bir diplomat
da olabilir, bir müzisyen, bir tiyatrocu yani genellikle bir casus dediğimizde onu böyle çok
daha “Hollywood Efekti” koyuyoruz. Ancak bir pop şarkıcısı da sizin belki de oradaki en
önemli ajan ağınızın unsuru da olabilir. Dolayısıyla baktığınızda bu kadar hibrit bir modelleme
var kendi içerisinde. İstihbaratın kaynağı çok çeşitli bunu sanat camiasından, siyasetten,
akademiden, özel sektörden, düşünce kuruluşlarından, STK’lara kadar herkes bu istihbarat
savaşlarının içerisinde bir şekilde dahil oluyorlar. Bazı ülkelerde de gelenek olarak istihbaratta
çalışan kişiler daha sonra üniversitelere STK’lara girmesi sağlanıyor. Bunu İsrail’de çok fazla
görebilirsiniz. İsrail’deki generallerin çoğu üniversitelerinde istihbarat üzerine dersler verirler
ve bu bir kültürdür. Ancak Türkiye’de emekli olan istihbaratçının birkaç kişi hariç genellikle
kitap yazdıklarına rastlayamazsınız, üniversitede ders verdiklerine rastlayamazsınız. Emekli
askerin istihbarat üzerine ders vermesi farklı bir şey MİT’te çalışmış bir kişinin ders vermesi
çok farklı bir şey. Batı’da ve İsrail’de böyle bir kültürün gerçekten çok güçlü şekilde var
olduğunu görüyorsunuz. En tepedeki istihbaratçıların istihbarat başkanlarını veya oranın milli
güvenlik konseyi başkanlarının STK’ların başına geçip orda istihbarat dersleri vermesi, tecrübe
paylaşılması, sonraki nesilleri yetiştirmesi istihbarat anlamında ve güvenlik sektörüne
kazandırma anlamındaki kültürü çok etkili bir şekilde devam ediyor. Sözü edildiği üzere devlet
ve devlet dışı aktörler arasındaki istihbarat kabiliyetleri de çok iyi yayılıyor. Buradaki olay şu;
bir devletin desteklediği devlet dışı aktörler var veya uluslararası bölgesel örgütler var, NATO,
Five Eyes dediğimiz 5 göz ülkeleri, Avrupa Birliği ülkeleri ve Asya’nın arasındaki istihbarat
ve bilgi paylaşımı gibi çeşitli organizasyonlar bulunmakta. Ek olarak terör örgütleri de vardır.
Bir legal olanlar bir de illegal olanlar var. Burada asıl sorun pek tabi terör örgütleri ve kriminal
gruplar, organize suç örgütleri gibi çeşitli yasadışı örgüt tiplerinde. Buradaki organize suç
örgütlerinde seks ticareti de, fuhuş da olabilir, bu insan kaçakçılığı olabilir, tarihi eser
kaçakçılığı da olabilir. Bunların da kendi istihbarat ağı vardır. Buradaki sıkıntı genellikle şu
şekilde oluşmakta, terör örgütleri mutlaka istihbarat iş birliği içerisinde olduğu kriminal veya
organize suç grupları oluyor. Hiçbir organize suç grubu yoktur ki veya çok azdır ki bir terör
örgütüyle veya başka bir grupla iş birliği yapmasın.
Dolayısıyla bunların kendi ağlarının oluşturulması da çok güçlü bir şekilde oluyor. Bu
anlamda Afganistan üzerinden gelen uyuşturucu hattına baktığınız zaman bunun sadece
oradaki bir uyuşturucu kaçakçılığı olmadığı bariz şekilde görülmekte. Diğer kriminal gruplarla
bir istihbarat ve bilgi paylaşımı yaparak uyuşturucu kaçakçılığını yaptığını görmek
mümkündür. Terör örgütleri birbirlerini mimiklerler yani mimiks demek taklit etmek demek
ve istihbaratta da taklit ederler, eylemde de taklit ederler. Örnek olarak İşid ilk gündeme
geldiğinde kafa kesme ve videoya çekme trendi vardı ve bundan önce bu şekilde kafa kesen
örgüt, kesmeyen örgütler bile mimiklemeye başladı. Çünkü taklit ettiği örgütün caydırıcılık
potansiyeli ne kadar daha tehditkâr olduğunun farkına vararak diğer örgütler de bu tarz
mimiklere geçmeye başladılar ve tabii aynı şey istihbaratta da var. El Kaide’nin içerisindeki
veya İşid’in kendi İHA talimnamesi, kendi İHA istihbaratı, İHA üretimi var. Snuçta İHA
üretiyorsun ama bu sadece teknoloji değil bu istihbarat teknolojisi aynı zamanda. Sadece imha
etmek üzere değil. Dolayısıyla istihbarat anlamında örgütler birbirlerini taklit ediyorlar. Bu
tabii ki hasım devletin veya rakip devletin istihbaratını takip etmek ve bilmek dahi onun sizin
ülkenize getireceği casus; diplomat, akademisyen, bir mühendis de olsa testip etmenizi sağlar.
Bugün istihbaratta ne değişti? Baktığımız açıdan istihbaratta iki adet büyük kırılma noktası
yaşandı. 2000’li yıllarda birincisi 11 Eylül saldırılarıydı. 11 Eylül saldırıları ile birlikte başta
batı olmak üzere çok çeşitli deneyimler elde ettik. Bu deneyimler ise hali hazırda literatürde
var olan bilgilerin daha çok kullanımı ve yeni bilgilerin literatüre girmesine tanık olundu.
Örneğin yurt içinde yetişen teröristler kimlerdir? Göçmenlerin terör eylemlerine başvurması
ile ortaya çıkan göç istihbaratı, göçmenlere yönelik istihbari faaliyetlerin toplanması. Bu tip
durumlarda teknik istihbarat kaynakları çok önem arz etti. 11 Eylül sonrasında dinleme,
parmak izi, kamera sistemleri, radarlar hayatımızın ayrılmak parçası haline geldi, Bunun
yanında İHA sistemleri ile zaten var olan sistemleri çok daha geniş ölçekte kullanılmasına
başlandı. Ancak bir yandan da eski sistemleri, eski istihbarat yöntemleri olarak bilinen açık
kaynak istihbaratının önemini de büyük oranda ortaya çıkmış oldu. Teknolojiye karşı
ilkelleşme olarak bilinen tanımda tercih olarak hangisinin kullanımının daha güvenilir olduğu
sorusunda bugün belki de hâlâ en ilkel sisteme büyük oranda daha fazla güveniyoruz. Bu ilkel
sistem ise yerli halktan oluşan casuslarından veya yerli kaynaklarından bilgi almak ve hücrelere
sızan kişilerden yani içeriden bilgi almak. Bununla beraber İHA sistemleri özellikle tespit ve
imha operasyonları açısından çok önemli. Dolayısıyla her terör örgütüne yönelik mücadele çok
daha farklı oluşmakta. İşid’e yapılan istihbarat operasyonuyla PKK’ya karşı yapılan farklı, bir
tarafıyla siyasallaşan bir örgüte karşı yaptığınız istihbarat faaliyetleri birbirinden tabii ki de çok
farklı olmak zorundadır. Çünkü bir tanesi Avrupa’da çok fazla siyasallaşan bir PKK ve siyasi
destek veya çok fazla STK’laşan, finansmanı oradan olan bir PKK iken; Ortadoğu’ya
gittiğinizde bambaşka YPG/PYD olarak daha silahlı mücadele yürüten bir terör örgütü çıkıyor.
Dolayısıyla ona karşı izleyeceğiniz yöntem de hibrit olmak zorunda. Bu noktada belirtmek
gerekiyor 11 Eylül dolayısıyla yayınlanan raporlarda terör dillerini öğrenmek adı altında farklı
bir mücadele sistemi de oluşmuştur. Bu kurumsal reformlarda bile o kadar önemli oldu ki işte
Farsça, Arapça, Kürtçe işte Peştunca, Darice aklınıza gelecek birçok dilin aslında çok daha
önem kazandığı anlaşıldı. Ortaya çıkan sonuç ise hedef dilde konuşan yani ana dili olan kişileri
istihdam etmeliyiz. Bir noktada istihbarat kurumunun içerisinde Amerikalı bir İranlı’nın
çalışmasını sağlamak zor bir durum. Burada ayrımının yapılması gereken şey ise yabancı
uyruklu kişin bahsi geçen istihbarat servisine çalışan biri olması. O servisin haber kaynağı
olarak ya da ağında değil bizatihi oraya görevlendirme şeklinde çalışmakta. Özellikle 1979’da
İran İslam Devrimi’nden kaçan entelektüel İranlı’ların bir süre sonra ikinci jenerasyonların
istihbarat kurumlarında çalışabildiği rahatlıkla gözlemlenebilir. Neticede ana dilleri sayesinde
size çok daha büyük bir kazanç getiriyorlar.
İstihbaratta dil konusu çok önemli, siber uzay çok önemli, teknoloji çok önemli. Bugün
NATO’nun da yine stratejik konseptinde en önemli şeylerden bir tanesi yıkıcı teknoloji, yıkıcı
teknolojilere sahip olabilme. Burada balistik füze geliştiren bir ülke çok iyi durumda. Türkiye
kendi torpidolarını geliştiriyor, İKA sistemlerini geliştiriyor ama terör örgütleri de geliştiriyor.
Terör örgütleri de kimyasal silah kullanabiliyor, terör örgütlerinin de nükleer silah elde etmesi
ve bunları taşıyacak balistik füze araçlarını geliştirme potansiyelleri bulunuyor. Neticede bu
bir terör örgütü ne kadar büyük bir savaş yüküne katlanabilir şeklinde oluşan sorulara karşı ise
her bir terör örgütünün arkasında da bir devlet desteği olduğunu unutmamak gerekmekte. Aksi
taktirde bu derece direniş veya ilerleyiş gösterilmesi çok mümkün değildir. Ülkeler terör
örgütlerine karşı istihbarat savaşı yürütmüyor. Terör örgütü ve onu destekleyen devlete karşı
istihbarat savaş yürütüyor. En açık örnek olarak bugün PKK’da çok rahatlıkla bu destek
durumunu görmekteyiz. Buradaki teknolojinin sahada istihbarat açısından çok büyük bir
kuvvet çarpanı olduğunu söylemenin yanı sıra teknolojinin de bu kadar büyük bilgi yığını
getirirken bunu nasıl analiz edeceğiz bu da sonuçta o istihbarata karar veren istihbarat
görevlilerinin en büyük zorluklarından. Bir diğer husus da NATO’da üç tane temel kelime var.
Günümüzde bir trend gibi oluşan şeyleri istihbarata da uyarlandığında üç şey karşımıza çıkıyor.
Birincisi “adaption” olarak adlandırılan adaptasyon. Uyum sağlama yani gerek kıtadaki
değişiklikler gerek herhangi bir sivil istihbarat üretimi olsun buradaki adaptasyon yeteneği çok
önemli. İkincisi esneklik, bu çok önemli. İstihbarat kurumları esnek olabilmel,, istihbarat
kurumları başka istihbarat kurumlarıyla, özel sektörle, akademiyle ve pek çok imkanla sektörel
iş birliklerini gidebilmeli. Devletler arasındaki iş birliklerine karşı esnek olabilmeli. El Kaide
konusunda İngiltere, ABD ve Pakistan’ın yaptığı iş birliği gibi özellikle İngiliz ve Pakistan’ın
iş birliği bu önemli. Üçüncü olarak “resislance” olarak bilinen direnç çok önemli. Özellikle en
fazla yapılan şey şu anda resislance. Yani mobilizasyon, dezenformasyon, psikolojik harp gibi
bu direnç mekanizmaları ile bir ülkenin sinir uçlarına sızabilen ve onları harekete geçirebilen
bir istihbarat çok daha kıymetli oluyor.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.