Kızılderili öğretisi doğru: Doğaya saygılı olmalıyız!

Su Politikaları Derneği üyesi, İnş. Müh. ve Devlet Su İşleri (DSİ) Emekli Genel Müdür Yardımcısı İlker ÖZEL, Su konusunda önemli tesbitlerde bulunarak, son yıllarda dünyada olduğu gibi ülkemizde de su ve tarım alanlarının giderek elden gittiğini, iklim değişikliği ve kuraklığın da kapımıza dayandığına dikkat çekiyor.
Su Politikaları Derneği üyesi, İnş. Müh. İlker ÖZEL, takma adı Young Hickory olan Franklin Pierce, 1854 yılında ABD Başkanı olarak yazdığı bir mektupla Amerika’ya gelen beyaz göçmenlere toprak bulmak amacıyla Kızılderililerden toprak istediğini ve bu isteği kabul edilecek olursa Kızılderililere rahatlıkla yaşayabilecekleri bir bölgenin ayrılacağını bildirdiğini hatırlatıyor.
İlker ÖZEL, “topraklarının büyük bir bölümü zaten beyazlar tarafından zorla ellerinden alınmış olan Duwarmish Kızılderililerinin Reisi Seattle, bir söylemiyle ABD Başkanına yanıt vermiş ve bu yanıt mektup olarak ABD başkanına gönderilmiştir. Mektubun aslı Amerika, Seattle, Squamish Müzesi’nde korunmaktadır” diyor.
İnsan ve doğa diyalektiğini en güzel dile getiren metinlerden biri olarak günümüzde değerinin daha çok anlaşıldığını ifade eden İlker ÖZEL, son zamanlarda Birleşmiş Milletler Çevre Koruma Teşkilatı (UNEP) tarafından da yayınlanan bu mektup, çevre üzerine şimdiye dek bilinen en güzel ve en içten anlatım olarak tanımlandığını hatırlatıyor.
İlker ÖZEL, Reisi Seattle’nin mektubundan yola çıkarak, Su Politikaları Derneği için kaleme aldığı ‘Kızılderili öğretisi doğru: Doğaya saygılı olmalıyız!‘ başlıklı yazısında şunlara yer veriyor.
“Beyaz Adam kendi kirlettiği yerde boğulacak”: Ülkemiz bu örneklerle dolu maalesef. En güzel örnek Karadeniz’dir. Asla çöp ve kirlilik kabul etmez. “5 Haziran Dünya Çevre Günü” Reis Seattle Başkan Franklin Pierce yazdığı mektubun günü.
“Su gibi olmalıyız. Her şeyden aşağıda, ama kayadan bile kuvvetli.”
Su, o olmadan yaşam olmazdı ki. Su konusunda bilinçli ve çok cimri olmalıyız.

“Su gibi olmalıyız. Her şeyden aşağıda, ama kayadan bile kuvvetli.”
Su, o olmadan yaşam olmazdı ki. Su konusunda bilinçli ve çok cimri olmalıyız.
Su her şeyimizdir. Bu bilinci küçük yaşlarda; önce ailede, sonra da okullarda geçeğimizi emanet edeceğimiz o minik ama gelecekte güçlü olacak yüreklere yerleştirmeliyiz.
“Yeryüzü bize atalarımızdan miras kalmadı, çocuklarımızdan ödünç aldık”.
Eskişehir büyük Önder Atatürk’ün aşağıda verdiğim anısıyla harika bir içme suyuna “KALABAK SUYU’ na” kavuşmuştur.
ATATÜRK’ÜN GARDA VERDİĞİ MOLA ESKİŞEHİR’in İçme Suyunun Kaderini Değiştirdi.
Eskişehir halkı, yirminci asrın başlarına kadar sıcak termal suyunu testilerde soğutarak içmeye çalışırken 1900 yılında Asarcıklı Ali Efendi tarafından şehre 15 km. uzaklıktaki Sarısungur Suyu, Odunpazarı semtine pişmiş toprak künklerle getirildi. Kapalı dağıtım yerlerinden, dirhem hesabıyla evlere ve mahalle çeşmelerine dağıtıldı. Ancak bu su aşağı mahallelere kadar götürülememişti. 1930’lu yıllara kadar nüfusu 15 bini geçmeyen şehrin içme suyu ihtiyacı bu şekilde karşılandı. Cumhuriyetin ilanından sonra, Eskişehir’den sık sık geçen Mustafa Kemal Atatürk yine bir seyahatinde, aşağı mahallede bulunan tren garında mola verir. İşte bu mola, Eskişehir’in içme suyu ihtiyacında yeni bir dönemin başlamasına sebep olur. Bir bardak su isteyen Atatürk’e testide soğutulmuş termal suyu sunulur. Değişik bir tadı olan su, Atatürk’ün hoşuna gitmez, Eskişehir’in içme suyu ile ilgili bilgi ister. En kısa süre de içme suyu ihtiyacının karşılanması için orada bulunan dönemin Eskişehir Şarbayı (Belediye Başkanı) Kâmil Topçu’dan (Kara Kâmil lakaplı) sorunun halledilmesini ister. Bunun üzerine Kâmil Topçu kaynak arayışına girer. Türkmen Dağının kuzey yamacında Kalabak Köyü yakınlarındaki kaynaklardan Kalabak (Kaplanlı) Suyu olarak bildiğimiz memba suyu bulunur.
Şehre giren tahıl ürünleri, kesim hayvanları üzerinden alınan rüsum ile şehrin zenginlerinden toplanan bağışlarla İsale hattı ve deponun finansmanı sağlanır. Hattın geçtiği bölgede yaşayan köy halkı ile birlikte çalışılır, kazılar elle yapılır, tamamen insan gücüyle orman geçilir, 45 kilometreye yakın bir hat inşa edilir. Uzun bir çaba ve zorlu bir çalışma sonucu 1936 yılında Kalabak Suyu 10 cm. çapında pik döküm borularla Eskişehir’e ulaştırılır. Bademlik’te de 500 tonluk Kalabak Suyu deposu yapılır. Muhtelif bölgelere halkın içme suyu temini için çeşmeler konulur. 1970’li yıllarda Bademlik deposundan çekilen bir hatla Akarbaşı semtinde basit bir dağıtım istasyonu da kurulur. Kamil Topçu daha sonra soyadını Kaplanlı olarak değiştirir. O günlere ait gazete yazıları Kalabak Suyunun tarihçesine detaylı olarak ışık tutuyor.
“Bakın bizler hep miras devraldık, hepimiz aldığımız bu mirasları koruyarak hatta geliştirerek gelecek nesillere emanet etmeliyiz.”
“Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”
En güzel KIZILDERİLİ deyişidir. Çevreciliğin, çevreyi ve doğayı korumanın ne kadar gerekli olduğunu seneler öncesinden soylarına öğretmişlerdir.
Ve Kızılderililer kendileri için gerekli olan av hayvanından asla fazlasını avlamaz, ayrıca yaşlı olan av hayvanlarını seçer.
Böylece hem sürü genç kalır, hem de sürü sayısı artar. Bizde öylemi. Avcılığı atıcılıkla karıştıran eline silah almış kişi, 10′ larca kekliği ve taban ördeğini vurur, sonra da yerel gazetede görünmesi için fotoğraf çektirir.
“Yapmamız gereken, Her şeyi eski sadeliğine döndürmektir, böylece bozulan düzenimiz yeniden kurulacaktır.”
Ben burada asla tekniğe ve yeni gelişmelere karşı olmadığımı vurgulamak isterim. Anlatmaya çalıştım, doğayı sevmenin, tabiat ananın nekadar muhteşem ve sevilesi olduğunu vurgulamak istedim. Amerikadaki AMİŞ topluluğu 100 – 150 yıl öncesi ni yaşatarak hayatlarını sürdürmektedir. Doğacı oldukları için.
Dünyadaki bu nüfus artışı ve buna karşılık yerleşim yeri, gelişen teknolojinin sonucu olarak ekili alanların sanayi bölgelerine dönüşmesi birşeyleri zorunlu kılmıştır. ( 1964 yılında Hollanda da staj yaparken kaldığım köy patates ve soğan merkezi idi. Şimdi o araziler, ünlü bir firmanın elektrik kablo fabrikaları ile kaplanmış durumda.)
Kızılderili atasözlerinden çıktık nerelere geldik. Bunların özeti nedir mi diye soracaksınız. Çevrecilik ve eğitim.
- Ailede başlayan çevre kültürürü ve eğitimi okullarda ders olmak zorunluluğunda. Milli Eğitim Bakanlığı şimdiden tedbirlerini almalı ve müfredata zorunlu ders olarak konmalı.
- Üniversitelerdeki Ziraat Yüksek Okulları , Veteriner Yüksek Okulları ağırlıklı olarak tatbikatçı olmalı ve devlet burada yetişen geçlere derhal iş vermeli.
- Su ve Çevre hizmetleri sağlam bir çatı altında birleştirilmeli.
- Su kirliliği kritik eşiğe dayandı. Su ve Çevre kirliliği konusunda önce toplumsal bilinci arttırıcı sonra da cezalandırıcı ve caydırıcı önlemler alınmalı
- Tekrar ediyorum okullarda su ve çevre koruma eğitimi dersleri mutlaka ama mutlaka konmalı.
- DSİ ,Su Yönetimi ve Tarım Teşkilatları birleştirilmeli demiyorum ama senkronize çalışacak hale getirilmeli.
- Sulama birliklerinde yoksa grup köylerde mutlaka etkili ve yetkili ziraat mühendisleri olmalı.
Demedi demeyiniz! Sularımız ve tarım alanlarımız elden gidiyor, iklim değişikliği ve kuraklık kapımıza dayandı!
Sonuç olarak, Gıda ve su kıtlığı dönüşü olmayan bir yol.
Su Politikaları Derneği üyesi, İnş. Müh. İlker ÖZEL
[TÜHA Haber Ajansı, 27 Ekim 2022]