Korona sonrası dünya için İspanyol gribi bize ne öğretebilir?
TÜHA HABER / İspanyol gribi, 100 yıl önce milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine yol açtı. DW muhabiri Susanne Spröer, hala bu salgının izlerini taşıyor ve salgınlarla gelen değişimleri hatırlatıyor.
İspanyol gribini ilk defa büyükannemden duydum. Onun annesi 1918’de, büyükannem de dört yaşındayken hastalanmış. Ömrü boyunca hasta bir kalple yaşamak zorunda kalan 2 çocuk sahibi kadın, hastalandıktan sonra ölümüne kadar yatalak bir şekilde yaşamış.
Bu sebeple büyükannem, hem kendi babasına hem de kendisinden küçük kardeşine yıllar boyunca bakmak zorunda kalmış.
Büyükannem, İspanyol gribi yüzünden hayatı değişen dünyadaki sayısız insandan sadece biri. 1918-1919 yılları arasında gerçekleşen üç İspanyol gribi dalgası, uzmanların tahminlerine göre dünyada 50 ile 100 milyon arası insanın ölmesine sebep oldu. Bu durumda, salgının ailemin hayatına sadece dokunup geçtiğini söyleyebiliriz. Benim bu satırları yazabilmemin sebebi de bu.
İspanyol gribi dünyayı nasıl şekillendirdi?
Koronavirüs ve İspanyol gribi salgınlarının etkisini karşılaştırmak tam olarak mümkün değil. İspanyol gribi dönemini yaşayan insanlar, kendilerini neyin öldürdüğünü bilmiyorlardı. Çünkü virüslerin hastalıklara sebep olduğu ancak 1933 yılında tespit edilebildi. Şimdi ise Sars-Cov-2 virüsünün genetik haritası kısa bir süre içerisinde çözüldü. Çözüm odaklı aşılar ve tedaviler ise yoğun bir şekilde araştırılıyor. Tıbbi imkanlarımız, o zamana göre çok daha ileride.
Ancak yine de benzerliklerin olduğunu söyleyebiliriz. Geçmişte olduğu gibi, şimdi de bir hastalık yüzünden tüm dünya derin bir krizde. Henüz korona salgının başlarındayız, ama şu soruyu sormak durumu anlamamızı kolaylaştırabilir: Korona sonrası dünyada bizi bekleyenler hakkında İspanyol gribi tecrübesinden neler öğrenebiliriz?
Bilim konularinda yazan İngiliz gazeteci Laura Spinnet’in 2018’de yayımlanan “1918 – Yanan dünya: İspanyol gribi toplumları nasıl değiştirdi?” kitabı bize ipucu verebilir:
Sosyal mesafelendirme, aktivite kısıtlamaları, sınırların kapatılması ve karantina uygulamaları, maske zorunluluğu… Iki yıl önce kitabı okurken, orada anlatılan salgın önlemlerini yakın bir zamanda kendi hayatımda da yaşayıp uygulayacağımı tahmin bile edemezdim.
Yabancı düşmanlığı artıyor
Bundan sadece birkaç ay önce, Çin’den salgına dair ilk dair haberler yayılmaya başladığında, duyduklarıma inanmak bana güç geliyordu. Yine de, virüsün daha Avrupa’ya ulaşmadan yarattığı sorunları görmek mümkündü. Örneğin #benvirüsdeğilim etiketi altında Asyalılar, ırkçı suçlamalar ve tepkiler karşısında Twitter’da bir kampanya başlatmıştı.
Haftalık siyasi dergi Der Spiegel ise, Şubat ayının başlarında oldukça dehşet veren ve tartışılan bir başlık atmıştı: “Koronavirüs: Çin Malı.”
Kırmızı koruma kıyafetinin içinde yer alan bir kişinin göründüğü fotoğrafın üzerine atılan sarı başlık ise, oldukça ırkçı bir ifade olan “sarı tehlike” kavramını hatırlatıyordu. Zira bu kavram, 19’uncu yüzyılda Çin başta olmak üzere Uzakdoğu Asya’daki halkları aşağılamak için kullanılıyordu.
“Koronavirüs: Çin Malı.”
Yabancı düşmanlığı maalesef Çin’de de karşılık buluyor. Vaka sayısının iyice azaldığı belirtilen Çin’de yaşayan yabancılar, kendilerine karşı düşmanca bir tutum olduğunu ve potansiyel virüs taşıyıcıları olarak görüldüklerini söylüyorlar.
Gribin kaynağı İspanya, Almanya ve hatta Brezilya olabilir mi?
İspanyol gribi ilk çıktığında da, insanlar korkudan başka ülkelerdeki insanları suçlamış ve buna bağlı olarak hastalığa zamanında çeşitli isimler verilmiş. Örneğin Brezilya’da “Alman gribi”, Senegal’de “Brezilya gribi” ve Polonya’da ise “Bolşevik hastalığı”.
Gribin özellikle İspanyollar ile ilişkilendirilmesi ise aslında haksızlık. Laura Spinney’in aktardığına göre, bu hastalığın İspanya’dan kaynaklanmadığı artık biliniyor. ABD’den dünyaya yayılması ise oldukça büyük bir ihtimal.
Ancak bu yeni grip türü kayıtlara ilk defa İspanya’da geçmiş. Birinci Dünya Savaşı’nda tarafsızlığını ilan eden bu ülkede, 1918’in Mayıs ayında askeri sansüre uğramayan gazeteler, Madrid’de bir hastalığın yayıldığını yazmışlar. Böylece halihazırda Belçika ve Fransa gibi ülkelerde yayılmış olmasına rağmen, bu hastalık “İspanyol gribi” olarak anılmaya başlanmış.
Korona krizi geleceğimiz nasıl yönlendirecek?
Aslında krizler sadece endişe ve kızgınlık değil, aynı zamanda olumlu tepkiler ile birlikte yaratıcı çözümleri de beraberinde getirebiliyor. Fütürist Matthias Horx’a göre, şu anda “geleceğimizi değiştirebileceğimiz” tarihi bir ana tanıklık ediyoruz. Horx, bunun nasıl olacağını öngörebilmek için de gelecekten şimdiye doğru bakmayı öneriyor. Gündelik hayatımızı şimdiden değiştiren video-konferans yoluyla haberleşme, online eğitim veya uzaktan çalışma gibi çağdaş tekniklerle gelen değişimin ve dijitalleşmenin zaten farkındayız. Ama “sosyal zekamızın” bu krizin nasıl üstesinden geleceğimizi belirlemesine de ihtiyacımız var.
Horx, zorunlu olarak getirilen fiziksel sınırlamaların yakınlık anlayışımızı da değiştireceğini söylüyor. Bunun doğru olduğunu şimdiden söyleyebiliriz aslında. Örneğin ben, korona krizi öncesiyle karşılaştırdığımda, eski arkadaşlarımla çok daha fazla iletişim kuruyorum ve görüntülü konuşma yapıyorum. Üstelik sadece iş arkadaşlarımla değil. Mesela artık alışverişe gitmeden önce yaşlı komşularıma bir ihtiyaçları olup olmadığını soruyorum. Tabii tedbiri elden bırakmadan ve fiziksel mesafeyi koruyarak.
Yeni güç dengeleri oluşabilir
Gribe yakalanan Amerikan askerleri /1918
Dünyanın bu krizi atlatmasının yolu, bir araya gelerek uluslararası dayanışma sağlamaktan geçiyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün oluşmasına önayak olmuş Milletler Cemiyeti Sağlık Örgütü’nün, İspanyol gribinden sonra yaratılması bunun göstergelerinden biri. Bu hastalık sayesinde sadece yardım kuruluşları, dini dernekler veya özel sağlık örgütleri ile işin idare edilemeyeceği ve toplumsal sağlık sisteminin zorunluluğu birçok ülkede anlaşıldı. Dolayısıyla korona sonrası dünyada da, benzer bir şekilde, sağlık sistemlerinin güçlendirilmesi büyük önem kazanacaktır.
Bunun yanında, İspanyol gribi sonrası yaşanan toplumsal ve politik güç değişimleri de birçok yerde tekrarlanacaktır. Hindistan örneğine bakalım. Orada, İspanyol gribinde ölenler İngiliz koloniciler değil, Hindistan’ın fakir halkı oldu. Sağlık sistemindeki eşitsizlikler ise direnişin güçlenmesini sağladı. Kendisi de gribe yakalanan Mahatma Gandi ise hastalığı yendi ve 1919’da bağımsızlık hareketinin lideri oldu.
Kişisel alışkanlıkları değiştirmekten başlayabiliriz
Koronadan sonra dünyanın ne kadar değişeceğini ve bu değişimlerin hangi yöne gideceğini kesin olarak söylemek mümkün değil. Ama, yine de, dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için çalışabiliriz. En azından ben bunu denemek istiyorum. Çünkü iki hastalığın temelinde yatan bir nokta var: Hayvanlardan insanlara geçmeleri. Bizi hastalandıran bu virüsler aslında hayvan kaynaklı ve bir şekilde insanların biyolojik engellerini aşmayı başarmışlar. Bu yolla da bizim için ölümcül olan hastalıklara evrilmişler.
Gandi hastalığı yendi ve 1919’da bağımsızlık hareketinin lideri oldu.
Laura Spinney, İspanyol gribini anlattığı kitabında şunu soruyor: “Vahşi hayvanları ehlilleştirdiğimiz için mi, aslında hayvanlarda yer alan grip virüslerini kendimize bulaştırdık ve yeni hastalıkların oluşmasına sebep olduk?”
Büyük ihtimalle bu sorunun cevabı bence: Evet. İspanyol gribi ya da yeni koronavirüs bu durumun tek örnekleri değil. Hayvanlardan insanlara bulaşan diğer örnekler arasında HIV, 2002’da salgına yola açan SARS ve 2009’da “domuz gribi” olarak da bilinen virüs de bulunuyor. Peki bu durum bizim hayvanları yememizi durdurdu mu?
Ben kendi adıma et tüketimini durdurmaya karar verdim. Sebebi sadece korona olmasa da, korona krizinin bu kararı almamdaki etkisi oldukça fazla. Benim korona sonrası dünyaya katkım kişisel olarak bu olacak.
Haber: Susanne Spröer / Deutsche Welle Türkçe
[TÜHA Haber Ajansı, 29 Nisan 2020]