Salgınla Sıkılan Kemerler ve İstikrar Paketi İhtiyacı

TÜHA HABER / Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu, Salgın öncesinde dünyanın durgunluk tehlikesi ile karşı karşıya bulunan ülkelerinde, bireyleri ve kurumları, harcamaya teşvik edecek gevşek para politikalarının başladığını açıkladı.
Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu
Miktar kolaylaştırma denilen ve tahvil alımına dayanan aktif para politikasının, Japon Merkez Bankasının icadı olarak tarihe geçtiğini ifade eden Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu, Ama bu “İlk borç veren“ politikası olarak ABD Federal Rezerv’e (FED), AB (ECB) ve Kanada Merkez Bankalarının öncelikli, İngiltere ve İsveç Merkez Bankalarının selektif tercihi olarak 2019 öncesindeki yaklaşık on bir yıla damgasını vurduğuna dikkat çekti.
Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu, “Nitekim bir örnek olarak FED’in 2008’den itibaren ilan ettiği fonlama faizlerine bakacak olursak o yıl yüzde 0,22 den başlayıp, yüzde 0,18’e kadar inen, 2009 ile 2015 arasında yüzde 0,12 oranında durağan seyreden oranlarda kaldığını görürüz” dedi.
FED’in, 2015 yılından sonra istihdam ve enflasyon rakamları nispeten makul düzeylere yükselme eğilimi gösterince, 2016’dan itibaren fonlama faizlerini tedricen yükseltmeye başladığını belirten Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu, Tahvil satın alma yolu ile piyasaya sürülen bol para, borsa endekslerini yükselttikçe hisse, yenileme ve sabit yatırıma kayarak, ABD ekonomisinin durgunluk ile bağını koparmaya ve işsizliği yüzde 5’in altına düşürmeye başladığını aktardı.
Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu, ABD ekonomisinde FED faiz tercihleri 2017 yılından itibaren yükseltme yönünde bir görüntü arz ettiğini ve 2017 yılında yüzde 0,91’den 2018 başında yüzde 1,41’e, yılsonunda yüzde 2,20’e, 2019 başında yüzde2,41’e kadar yükseldiğini kaydetti.
2019 FED’in yine yavaş yavaş faiz oranları ile piyasaya fiske fiske destek vermeye gerek duyduğu bir dönem olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu, Oranların 2019 yılı boyunca düşürülerek, yılın sonunda yine yüzde1,58 gibi bir değere geri dönüşünün, dünyanın bir numaralı ekonomisinde salgın öncesinde bile piyasa takviye edilmedikçe durgunluğa geri savrulabileceği endişesiyle, parasal genişletmenin sürdürüleceğinin ilanı olduğunu açıkladı.
Dünya Şahtı Şahbaz Oldu
Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu, Anlaşılacağı üzere dünya salgına böyle bunalımlı bir durumda yakalandı. Şimdi 2020 sonuna hızla yaklaşılırken ABD ve AB’de faiz oranları nominal ve reel olarak artık negatif faiz alanında. Bunlar ABD de yüzde 0,7, AB de -yüzde 0,6, Kanada’da yüzde 0,6 düzeyinde. Çin’de ise yüzde 3. İşsizlik oranlarına bakacak olursak ABD’de yüzde7,9, Kanada’da yüzde9, AB ortalaması olarak ise yüzde8,1 düzeyinde. Geleneksel olarak işten çıkarmanın pek olmadığı Japonya’da yüzde3, Çin’de ise yüzde3,8. Resmî rakamlara hemen hiçbir yerde güven yok. Ama işsizlik mutlaka hemen her yerde ilan edilenden daha yükseklerde seyrediyor” dedi.
“Bu arada tabii durgunluk pençesindeki ülkelere karşılık Türkiye gibi çift haneli enflasyonun patladığı ve para politikasının gevşemesine izin verilmemesi gereken ülkeler de var” diyen Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu, bunların şu sıralar, hem işsizlik, hem yüksek ve yükselen enflasyon, hem takati aşan kamusal ve bireysel borçlanma, hem de devlet ve aile bütçesi açıkları ile mücadele etmek zorunda olduğunu belirtti.
Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu, “İşte zaten dar politika koridoru bu noktada tıkanıyor. Bu tür ülkelerde yine devlet bir şekilde piyasayı nakde boğmak mükellefiyetinde olmakla birlikte, birkaç hata yapılıyor. Özellikle Merkez Bankaları para (faiz) ve kredi politikalarını siyasî araç olarak kullanmaktan vazgeçememe sığlığına düşünce, asıl görevleri olan fiyat ve makroekonomik istikrarı gözetme hedeflerinden sapıyorlar. Hele faizin “ideolojik“ bir saplantı olarak muamele gördüğü ülkelerde, birden fazla faiz (ve birden fazla döviz kuru) ortaya çıkınca, para politikasının basitliği, anlaşılabilirliği ve en önemlisi keyfi olmaması özelliği aşınıyor. Para politikası dışındaki teşvik paketlerinin de keyfi, yandaş tercih eder ve “dostlar iş başında görsün“ mantığı ile ve “bakın işte devran dönüyor“ izlenimi veren inşaat sektörüne yönlendirilmesi ise sistem güvenini aşındırıyor. Açılan kredi musluklarına karşılık, bunların geri ödenememe riskinin doğması, bankacılık sisteminin disiplini için önemli bir tehdit” olduğunu hatırlattı.
Değer yitiren ulusal para yerine yabancı para ile değer saklama alışkanlığının geri gelmesiyle gün be gün yaşanan kur patlamalarının “rekabetçi kur“ diye takdim edilse bile kimsenin buna kanmadığını söyleyen Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu, “Çünkü genel küresel durgunluk, pandemik salgın, bölgesel savaşlar ve yaptırımlar nedeni ile kapanan piyasalar olduğu için ihracatı arttıramıyor. Pahalılaşan ithalat ise enflasyona katman katman ekleniyor. Eş anlı olarak gelen güven aşınması, ahlâkî bozulma ve bedavacılık da işin cabası. Ancak, bir yerlerde insanlar hâlâ “biz bedava ekmek istemiyoruz. Bize ekmeğimizi kazanacak iş ve onurla yaşayabileceğimiz kazanç kapısı bulun“ veya “bizim istediğimiz, iç hukuk-dış hukuk yollarını tüketmek değil. Hakkımız olan parayı istiyoruz“ diye haykırıyorsa, bu seslere kulak vermek kamu otoritesinin önemli ve tarihi bir görevi olarak düşünülmeli” dedi.
Acı Reçeteler ve Salgınla Değişen Tüketici Davranışı
“Dolayısı ile salgın ile gelen dalga dalga etkiye kamu politikalarının verdiği tepki en iyi ihtimal ile 2021 sonrasında Türkiye gibi birçok ülkeyi, daha kalın kemerlerle uygulanması gerekecek olan sıkı istikrar politikalarının insafına bırakıyor” diyen Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu, Acı reçetelerin, 2021-23 yılları arasında tüm ülkeler için geçerli olacağını, ama kamu politikalarını salgın öncesinden başlayarak keyfi uygulamalara, kamu harcamalarını boyunu aşan bölgesel güç olma heveslerine kurban eden ülkelerin daha büyük sıkıntılar yaşayacağına dikkat çekti.
Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu, “Bu bağlamda eğer bir sıkıntı kaçınılmaz olarak yaşanacaksa bunun adil dağıtılması, zam yapılmayacaksa, meclis üyeleri ve muhterem zevat dâhil kimseye zam yapılmaması, kamu kurum bütçelerinde israfın önlenmesi insanlara iyi gelecek. Unutmayalım birçok ülkenin artık “yeni ekonomi politikası paketi“ine veya paketlerine değil, istikrar programı paketlerine ihtiyacı var ve 2021 sonrasında daha fazla ihtiyacı olacak” şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu, “bütün bunlara karşı tek ve destekleyici ümit varsa, az da olsa değişen tüketici davranışlarında olabilir ki, salgın kendi başına yeni tüketim kalıpları yaratarak yaşantımıza bireysel düzeyde sıkılan yeni yeni alışkanlıklar yarattı. Giyim kuşam, ayakkabı, eğlence, taşımacılık, ulaştırma ve tatil harcamalarındaki israf boyutunu toplum, salgınla fark etti. Bu alışkanların törpülenmesi ile bu tüketim kalemleriyle ilgili sektörlerin keyfi fiyat ve etiket davranışlarını gözden geçirmeleri destek taleplerinden önce gelmeli” değerlendirmesinde bulundu.
Eğitim ve sağlık harcamalarında ciddi bir değerlendirme yapılmasının ve özellikle ikincisi ile ilgili sigorta harcamalarının durumun ne olacağının gözden geçirilmesi gerektiğine vurgu yapan Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu, “Batıda bile derin kriz dönemlerinde aileler bir arada yaşamaya başlıyor. Gençler anne ve babaları ile oturmaya başlıyor. Bu davranış değişimi kira masrafları ile ilgili bir bireysel kemer sıkma tercihi olarak tebarüz ederken, inşaat sektörüne aşırı destek verme eğilimini de caydırması gerek. Yoksa yaptıkları binalar ellerinde kalan müteahhitler bu defa aldıkları krediyi geri ödememeye başlarsa, bu bankaları ya konut zengini ama nakit fakiri yapar veya zaten çoğu hepten iflas eder” dedi.
Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu, Öyle veya böyle salgın sonrası dünyanın birçok ülkesinin, ekonomik daralmanın yaratacağı ekonomik salgınla, bir kısmı da durgunluk, işsizlik ve bu ikisi ile bir arada tırmanmaya devam edecek enflasyonla boğuşacağını, Depresyon ve Slumpflasyon (Durgunluk ve Enflasyon) 2021- 2023 arasında gündemde olacağını kaydetti.
HABER : Ataner YÜCE
[TÜHA Haber Ajansı, 11 Aralık 2020]
‘Pelin Çift ile Gündem Ötesi’ her Cumartesi saat 00.15’te TRT 1 Ekranlarında..