Selvi KANSUVA’nın ‘ZİŞAN’ adlı romanı raflarda yerini aldı
TÜHA HABER / Günümüzün genç edebiyat yazarlarından Senarist ve yazar Selvi KANSUVA’nın ilk deneme romanı ‘ZİŞAN’ yayınlanarak, raflarda yerini aldı.
Şimdiden herkesin büyük bir keyifle okuyacağı “ZİŞAN” şuan kitapseverler ‘okumaodasi.com‘ dan temin edebiliyor ve önümüzdeki günlerde; İdefiks, D&R,Kitapyurdu ve bilindik tüm satış sitelerinde, kitapevlerinde raflarlarda yerini alacak.
Bugün size çok ilgimi çeken ‘ZİŞAN‘ romanını anlatmak istiyorum;
Tanıtım bülteni ve hikayeyi okuduğumda ilk satırlarda sadece Adliyeyi anlatıyor gibi görünse de, sayfalar ilerledikçe birçok yanıyla kapsamlı bir amaca hizmet ettiğini fark ettim ve bunları aşağıda madde madde aktaracağım…
Öncelikle yazar Selvi KANSUVA! Önsöz cümlelerindeki nüanslarda kişiliğiyle dikkatimi çekti; “Hiç aleni dile getirmemiştim ama bir kez olsun duyurmak istedim” diyerek bitirdiği önsözünde ailesine teşekkür ederken, belli ki anne/baba/kardeş kaybı ile acı çekenleri incitmemek için bu güne kadar toplu alanlarda sevgisini dile getirmeyecek kadar son derece hassas. Sosyal medya sayfalarını inceledim evet! Dile getirmemiş hatta kocaman sofralarda gösterişli yemeklerle çekilmiş pozları dahi yok.
Genç yazar Selvi KANSUVA, Kocaeli/Gölcük’te büyümüş, 90’lı yıllarda İzmit’in yerel radyo/televizyonlarında haber spikeri olarak çalışma hayatına başlayıp, TRT Başspikerliğinden kazandığı tam burslu eğitimini Emin BAYKIRKIK’tan almasının ardından İstanbul’da yayın kuruluşlarında çeşitli görevler üstlendi.
Selvi KANSUVA, sonraki yıllarda film sektörüne geçiş yaparak, TRT’nin başarılı film, dizi yapımcısı ve yönetmen olan Uğur ERKIR’ın STR Film Yapım Şirketinde çalışmaya başladı.
STR Film Yapım Şirketinde Uğur ERKIR’ın yanında bir süre çalıştıktan sonra, o günlerde film sektörü içerisinde yazar olmaya karar verdiğini söyleyen Selvi KANSUVA, İki binli yıllarda ailevi sebeplerle Ankara’da ikamet etmeye başladı.
Selvi KANSUVA, Ankara Adliyesinde Kamu/Uzlaştırmacı görevinin yanı sıra seslendirme, özel etkinliklerde sunuculuk yaparak, aynı anda İşletme (lisans), Mekan Tasarımcılığı vb alanlarda eğitimlerini tamamlayıp “artık özgün hikayelerime başlama zamanı geldi” diyerek ilk eseri ‘ZİŞAN’ı kaleme aldı.
Yazar Selvi KANSUVA, bu romanın baştan sona Adliye koridorlarında geçtiğini, Adli vakaların kurum görevlilerinin aşk iniş çıkışları eşliğinde sergilendiğini ve onların toplumda adalet inancını sağlamak uğrunda mücadele veren “savaşçılar” olarak aktarıldığının; ‘Acizliğin en asil halidir aşk! Üstelik adli çalışmalar içinde, Adalet Savaşçılar’ınca yaşanıyorsa… ‘slogan cümleden anlaşıldığına dikkat çekiyor.
Hikayenin başkahramanlarından Katip Zişan’ın adını taşıyan roman; daktilolu yıllarda çalışanların çektiği sıkıntılar, yeni nesil çalışanlara örnek gösterilecek noktalar, Nadan gibi çıkarcı savcılara rağmen Alparslan gibi yiğit savcıların da olduğu, adalet inancını yitirmemek gerektiğini vurgulayan mesajlarla dolu.
Yazar Selvi KANSUVA ise en önemli amacının, sokakta, dağda bayırda, yakında uzakta adı bilinen bilinmeyen birçok vatanperverin, ülke/millet sevgisiyle canından vazgeçerek hizmet verdiğini ve onları Alparslan, Zişan, Deniz nezdinde yadetmek istediğini belirtiyor.
Tüm bu amaç için kaleme aldığı ‘ZİŞAN‘ adlı romanında; milliyetçi savcı, solcu polis, Çarşı hayranı Katip Zişan’ı bir araya getirerek toplumsal bütünlük duygusu ve “siyasi fikir farklılığına rağmen, ortak noktamız vatan sevdamız diyerek çalışmalıyız” vurgusu yapıyor.
Yazar “bizim toprakların Alparslan’ları, Zişan’ları bitmez, yad etmek gerekir, hem böylece yeni nesile de örnek olur” dediği romanının ikincisini kaleme almaya hazırlanıyor.
Gelelim ‘ZİŞAN’ adlı romana; Kurumun tüm görevlileri ve Adliyeye adım atan herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği satırlar, kah hüzünlü kah neşeli sahnelerle aktarılmış.
‘ZİŞAN’ı büyük bir zevkle okurken, korona günlerinde evde sıkılırken televizyonda hoş bir Adliye dizisi izleyip rahatlamış gibi hissediyorsunuz.
Tarih, mekan adı net belirtilmemiş olsa da 90’lı yılların Ankara Adliyesinin aktarıldığını tahmin ediyorum. Yine anladığım o ki; gerçek çalışma sistemi üzerine hayali olaylar ve hayali kahramanlar yerleştirilmiş.
Daktilo sesiyle çınlayan kalemlerdeki personelin kendi arasındaki çekişmelerin komediyle aktarılması, Hakim/Savcıların küçücük odalardaki kırık dökük eşyalar arasında adil karar verebilme mücadelesi, kah makam odasında kah kalem (personel ofisi) ortamında vatandaşın yaşadığı ilginç olaylar ve tabi görevlilerin aşk hayatları…
Yazar tüm bunları aktarırken 90’lı yılların Adliyelerindeki kısıtlı çalışma koşullarını, görevlilerin insani yönlerini, kişisel husumetlere rağmen “devletçi memur” dediğimiz kalıbın neler yapması gerektiğini öyle hoş bir dille anlatmışki, mesajları satır aralarında görebiliyorsunuz.
Örneğin Katip Zişan, ezeli düşmanı Katip Dilek’e komplo kurup bahçeye gönderdiğinde, ona evrak getiren memura :”Dilek yok, bana ver” diyerek teslim alıp evrakın gereğini yaptığında, yeni memurlara “iş kimin adına getirilirse getirilsin, iş devletin milletin işi bekletilemez” mesajı iletmiş böylece devletçi memur kalıbını anlatmış oluyor. Aynı şeyi başkahraman Savcı Alparslan da yapıyor.
Savcı Alparslan, “temiz toplum oluşturmak amacıyla suçlu şemasını çökerteceği” çalışmaları için Özel Ekip kurmaya karar verince ilk elemanı manevi oğlu polis Deniz’dir ama Katip?. İncelediği sicil dosyalarından Zişan’ın adını belirlemiş ve tanışma toplantısında kalbinde oluşan çarpıntının “aşk” olduğunu anlaması aylar sürmüştür.
Duygularıyla yüzleştiğindeyse işler daha da karışır; sevdiği kızla yaş farkı ve aynı kıza manevi oğlunun da aşık olması…Şövalye ruhlu Alparslan bu aşkın üstesinden gelebilecek mi? Aşkını yaşama şekli kişiliğiyle bağdaşacak mı? Manevi baba/oğlun aynı kıza aşık olması çalışmalarını etkileyecek mi? Haksızlık karşısında tepkisiz kalamayarak “Atarlı Kız” lakabını alan ama bir o kadar da asaletiyle hayran bırakan Zişan kimi seçecek?. Bunları okurken bulacaksınız.
Savcı, Katip, Polis üçlüsünden oluşan Özel Ekibin ele aldığı adli olayları, görevlilerin duygu iniş çıkışları eşliğinde okurken, satır aralarında kurumun o yıllardaki çalışma koşullarını, personelin bilinmeyen yanlarını ve yazarın ince mesajlarını göreceksiniz.
Romanda en çok dikkatimi çeken noktalardan biri de kişisel özellikleri ve siyasi düşünce farklılıklarına rağmen bir araya gelen başkahramanlar; Kürt anne/Türk babadan olma 60 yaşındaki Savcı Alparslan’ın “Kurt resmi” ile dertleşmesi eski ülkücülerden olduğunu, Parkasını alıp saçlarını savuran 30 yaşındaki Polis Deniz’in sol görüş sahipliğini, Çarşı Amblemli bileziğiyle dans eden Katip Zişan’ın otoriter görünümüne rağmen ülkesini seven herkesi kucaklayan sevgi dolu bir genç kız olduğunu anlıyoruz.
Ve bu üçlü bir araya geldiğinde uyumlu bir ekip olarak sorunsuz çalışırken, “siyasi görüşleri farklı olsa da ortak noktası vatan sevdası olanlar bir arada çalışabilir/böyle olmalıdır” ya da “görüşün ne olursa olsun kanunların emrettiğini yap” mesajları verilmiş oluyor.
Yazarın satırlarında kıvrak zeka olarak değerlendireceğim şey de bu; mesajlarını kah komedi kah hüzün sahnelerindeki cümle akışında “inceden” vermiş.
Roman etkileyici vurgularla akarken mesajlar usulca geliyor. İşte tam da bu yönüyle yeni memurlar için rehber niteliğinde, üstelik kurumun “neredeeen nereye geldik” nostaljisi de eklenince ayrı bir tat katmış. Demiştim; çok yönlü hizmet vermiş bir hikaye.
Romanın diğer kahramanlarına geçelim;
Yumuşak huylu Savcı Erman ve Katibi Nazlım arasında da sular durulmaz. Geçmiş yıllardaki sicil notları çoğu memurun olduğu gibi Savcıların da kabusudur ki, bunu en yoğun yaşayan Erman’dır; eşiyle mutsuz olmasına rağmen sicilinin “aile durumu” kısmına düşük not verilecek korkusuyla bir türlü boşanmaya cesaret edemez üstelik toplum baskısı ve çocukları tarafından dışlanma endişesi yoğundur.
Tüm bunların karmaşasında katibi Nazlım’a aşık olur ama ondan “abi!” hitabı duymaktadır. Savcı Erman kararlıdır; adım adım sıfat değiştirip mutlaka sevgili olma amacındadır ve gün gelir başarır.
Erman aşk hayallerine ulaşmış, Nazlım ise “şiddetin değişken boyutlarında sürmüş hayatında” ilk kez şefkati bulduğunu düşünerek evlilik hazırlıklarındadır.
Kocasından işkenceler görmesi sonucu boşanan Nazlım’ın, kardeşinden duyduğu şu soru çok düşündürücüdür: “Abla! Acaba doğru ile yanlışı ayırt edemeyişinin sebebi bu mu? Şiddeti değişken boyutlarında yaşaman mı?”. Evli Savcı ve onunla evlilik hazırlıklarındaki naif kız Nazlım’ın aşkı, adli olaylar eşliğinde okuyacağınız diğer görevliler.
“Her mesleğin iyisi de var kötüsü de mesele çoğunluk hangisinde” temasında aktarılan bir diğer görevli ise savcı Nadan, namı diğer Gargamel; Kurumun dillere destan Savcısı karamizah bir adamdır. Para, kadın, alem hayatının merkezi olmuş ve yaş haddinden emekliliğine birkaç yıl kalmışken zengin sanıklardan para koparma derdindedir.
Ağzını şapırdatarak yemek yemesinden, trajıkomik hareketlerine kadar her şeyiyle karamizah… Romanda en çok güldüğüm anlar bu savcıya ait sahneler oldu ama yazarın burada “hiçbir kurumda tüm personelin dürüst olması mümkün değil, bu görevdekilerin kötüsü meslektaşları tarafından dahi dışlanıyor” fikrini savunduğunu yine satır aralarında gördüm.
Bu yönüyle de genç görevlilere “hangi modelden olmak istersiniz? Alparslan gibi nesilden nesile saygı ile anılan mı? Yoksa Nadan gibi dışlanan mı?” mesajı alınıyor…
Kişisel yorumum ve önerim; bu güne kadar ele alınmamış bir konu, akıcı bir kalem ile buluşup güzel bir roman ortaya çıkmış, okuyucu için evde kapalı kalma günlerinin antideprasanı sayılabilir.
Başkarakterlerin değişik yaşlarda ve siyasi görüşlerde olmasına ilaveten hikayenin herkese hitap eden içeriği birleşince; her görüşten herkesin okuyabileceği, yeni bir yazarın ilk kitabı olarak keyifli bir roman.
‘ZİŞAN’ı şuan kitapseverler “okumaodasi.com” dan temin edebiliyor ve önümüzdeki günlerde; idefiks, D&R,Kitapyurdu vb. bilindik tüm satış sitelerinde ve kitapevlerinde satışı devam edecek. Şimdiden herkese keyifli okumalar dilerim…
[TÜHA Haber Ajansı, 22 Aralık 2020]